Tarihin tekerrürden ibaret olması ki, "DEĞİL"; dünyaya ve insanlığa ilişkin modellememizde, geçmişi tek ve mutlak gerçeklikmiş/olasılıkmış gibi algılamamızdan kaynaklı.
Oysa ki; tarihsel olayların önemli bir kısmı, birbiriyle alakasız birçok olasılıktan gerçekleşen sadece bir tanesi.
Tarih dediğimiz şey ise; şanslı gerçekleşmelerin imkan tanıdığı başka şanslı gerçekleşmeler silsilesinden ibaret (Kelebek etkisi benzeri).
Örneğin, Viyana birinci veya ikinci kuşatmada düşseydi, bugün hangi ülkenin vatandaşı olarak yaşıyor olurdum ?
Ya da, Amerikan iç savaşını kuzey değil güney kazanmış olsaydı; bugün nasıl bir dünyada yaşıyor olurduk ?
Tarihe bu kadar anlam yüklememizde, beynimizin sistematik yargı kusurlarından Hindsight Bias'in önemli etkileri var.
https://etikedanismanlik.com/index.php/makaleler/item/33-ben-biliyordum-yanilgisi-hindsight-bias
Tarihi bu şekilde algıladığımızdan, geleceğe ilişkin hamlelerimizi buna göre şekillendiriyoruz ve çuvallıyoruz.
Örneğin ben, bankacılıkla ilgili kariyer seçimi yaparken, o dönemde geçmişe bakarak, müfettişliğin en iyi başlangıç noktası olduğu kararına varmıştım.
O zaman futurist veya falcı mı olmalı ?
Ne yazık ki, geleceği tahmin edebilmek de mümkün değil.
Diğer taraftan, bugün yaptığımız seçimlerle geleceği şekillendirdiğimiz de bir gerçek.
Ancak, olaylar ve gelecek üzerindeki kontrolümüzü ve tarih bilmenin geleceği şekillendirmedeki rolünü abartmaya gerek yok.
Enflasyon ekonomi yönetiminin beceriksizliğinin bir sonucudur.
Ekonomi yönetiminde yapılan hataların oto-düzeltmesidir.
Fakirleşmenin ekonomik aktörlere dağıtılmasıdır. En çok dar gelirliyi yakar.
Yarattığı toplumsal tepkiyi azaltmak için, siyasiler ve yandaşlar tarafından günah keçisi arayışı yaratır.
Fahiş fiyat uygulayan açgözlü sanal patronlar ve sanal fırsatçılarla ilgili komplo teorileri üretir bu gruplar.
Bazı ekonomi yorumcuları ve akademisyenler de alet olurlar bu gruplara.
Kurumsal finansı bilmeyen ya da matematiği iyi olmayan bu yorumcu ve akademisyenler; “Kar güdümlü enflasyon” kavramı ile konuyu teknik ve bilimsel olarak açıklamaya çalışırlar.
Görselde, maliyet yapısı eşit şekilde 3 faktöre dağılmış bir şirket örneği üzerinde, enflasyon ve finansman maliyetlerinin % 20’lerden % 60’lara çıktığı bir ortamda maliyetlerdeki artışı göstermeye çalıştım.
Enflasyonun % 60 olması, işgücü ve faaliyetle ilgili diğer maliyetlerde % 60’lık bir artış yaratırken, kapital ihtiyacında da % 60 seviyesinde bir artış anlamı taşır. %60 artan kapital ihtiyacını %20 yerine % 60’dan fonlamak zorunda kalan bir şirket % 380’lik bir kapital maliyeti artışı yaşar.
Yani finansman maliyetlerinin %20’lerden %60’lara çıktığı bir ortamda, örnektekine benzer bir maliyet kırılımı olan bir şirketin toplam maliyetleri % 167 artar.
İşgücü ücretlerini enflasyon oranında %60 artıran şirketin fiyatlarını bunun üzerinde artırdığını gören bazıları ise, hemen açgözlü ve fırsatçı etiketini yapıştırıverir.
Not : Arada fahiş fiyat uygulayan açgözlü ve fırsatçılar mutlaka çıkar. Piyasanın ve ekonominin işleyişinde genel bir sıkıntı yoksa, piyasa bunları kendi kendine düzeltir.
İnsan türünü evrimsel anlamda başarılı kılan en önemli özelliği, büyük gruplar halinde organize olma becerisi.
Bu özelliği onun aynı zamanda en büyük defosu.
Defo, büyük gruplar halinde organize olabilmesi değil. Bunu lider etrafında yapması.
Bireysel yanlış kararlarının sonucunda tek tek bireylerin çevrelerine verebilecekleri zarar sınırlı.
Diğer yandan tarih, yanlış karar veren liderlerini takip eden insan gruplarının yarattıkları trajediler ve felaketlerle dolu.
Takipçilerini, rakiplerini ve hatta diğer canlı türlerini felakete sürüklemekten daha az dramatik ama daha yaygın başka bir etkiye sahip liderlik mekanizması.
Gelir/kaynak dağılımındaki adaletsizliğin ve eşitsizliğin temel kolaylaştırıcısı bu lider takip dürtüsü.
İnsanlık tarihinin her döneminde var olan ve günümüzde çok da değişmeden devam eden sömürü düzeninin katalizatörü.
Kendileri, sülaleleri ve işbirlikçileri lehine kaynakların büyük bölümünü kontrol eden ve tüketen her seviyeden liderin yarattığı adaletsizlik.
İşin trajikomik tarafı, takipçilerinin; liderleri ve sülaleleri için bunun bir hak olduğunu düşünmesi.
İşte böyle irrasyonel ve kendi içerisinde tutarsız bir dürtüye sahip insan türü. Kendini sömürenin peşinden gitme dürtüsü.
Not: Yazıda lider olarak ifade olunan sadece siyasi veya askeri liderler değil. Derebeyi, ağa, kahya, maraba çavuşu, dayı, kölelerin şefi, patron ve her seviyede lider olarak tanımlanan kurumsal figür de bu kapsamda değerlendirilmelidir.
Sosyal medyada tonlarca, kolay para kazanma yollarını pazarlayan paylaşıma denk geliyorum.
Bir yerde kazanç varsa; emeğin, sermayenin ya da riskin karşılığıdır.
Bunların var olmadığı bir durumda kazanç ancak arbitraj ile mümkündür.
Farklı piyasalarda farklı fiyat oluşumlarından kazanç sağlamak olarak ifade edilebilecek arbitrajın sürekli olması mümkün değildir. Özellikle bilgiye ve pazarlara ulaşımın son derece kolay ve hızlı hale geldiği günümüz şartlarında.
Geçici niteliğine ek, garantili arbitraj pazarlayanlarla ilgili temel bir diğer çelişki söz konusu.
Neden hepsini kendin kullanmıyorsun ?
Olası cevap; "Ben evliyayım/azizeyim...Herkes kazansın istiyorum...".
Doğrusu; olasılığa bağlı, ilk bakışta kolaylıkla görülemeyen maliyetler/zararlar söz konusu. Yani risk.
Görünen arbitraj imkanının arka planında, iş/gelir modelinin bir yerlerinde gizli riskler/maliyetler var.
Risklerin ve maliyetlerin kolaylıkla algılanamayacağı bir gelir/iş planı oluşturarak, süreci analiz edemeyenleri dolandırmak, günümüzde ticari zeka diye pazarlanıyor.
Jet Fadıl, Dilan Polat, Mehmet Aydın (Tosuncuk) ve benzerleri, ticari zekaları ile oluşturdukları iş/gelir modelleri ile tatlı kazançlar elde ederken, bir anda işler tersine dönebiliyor.
Ticari zekası gelişmiş bir üst grup daha var aslında. Kolay para kazanma yollarını öğreterek/paylaşarak sosyal medya üzerinden veya kapalı gruplarda çıkar elde edenler.
Bunların geliri daha düşük olmakla birlikte, işler tersine döndüğünde sorumluluktan kaçabildikleri için zarar olasılıkları düşük.
Böyle bir konu gündeme geldiğinde akla ilk gelecek ve yorumlara yazılacak şeyi buraya yazarak bitireyim. Durumu tam açıkladığını düşünmüyor olsam da, okuyuculara ek külfet olmasın.
Bedava peynir sadece fare kapanında olur.
#KolayPara #Arbitraj
Tarım devrimine kadar bulundukları bölgenin kaynaklarını avcı toplayıcı olarak kullandı insanoğlu.
Bölge hakimiyetine sahip grup olmak için savaştı diğer gruplarla. Üretim yoktu ya da ilkel silah/sığınak/giysi benzeri basit ürünlerle sınırlıydı bu dönemde.
Bölgedeki kaynakların durumuna ve diğer gruplarla yapılan mücadelelere bağlı olarak göç etti, bölge değiştirdi.
Tarım devrimi ile yerleşik hayata geçip üretmeye başladı yerleştiği topraklarda.
O toprakların kendine ait olduğunu iddia eden ve bunu destekleyecek kaba kuvvete sahip kişi veya gruplar tarafından haraca bağlandı üretenler.
Bu haraç düzenini bölgedeki insanları ikna edecek iyi bir hikaye ve organizasyon ile destekleyenler devlet oldular. Haraç olayı kurumsal hale geldi; vergi ve askerlik/kölelik yapacak oğul olarak.
Uzunca bir dönem, despot, çar, sultan, padişah, han, kaan, sezar, şah, maharaja, kral, kraliçe, imparator ve bunların avanesini besledi insanlar.
Yerleştikleri toprakların sahibi olduğu iddiasındaki bu zevatı ve sahiplik iddiasını sorgulamadılar/sorgulayamadılar üretenler olarak.
Bir yanda lüks ve şatafat içerisinde zevk sefa süren bu zevat; diğer tarafta verdiği haraç yüzünden ürettiğini tüketemeyen büyük çoğunluk.
Yavaş yavaş uyanmaya başladı asıl üretenler.
Endüstri devrimi ile birlikte üretimin, toprağı ve bölgeyi kontrol etmeye olan bağı da zayıflamaya başlayınca, kendilerini sömüren bu asalaklardan kurtulmaya başladı insanlar.
Monarşi ve aristokrasi yavaş yavaş tarih oldu ama sömürü bitmedi. Başka bir boyuta evrildi.
Serbest piyasa ekonomisi ve kapitalizm ile yeni krallar ve kraliçeler peydahlandı insanlık tarihinde. Patronlar.
Yine sorgulayamadı üreten insanlar bu yeni sahiplik iddiasını. Biz üretiyoruz, neden aslan payını patron alıyor diyemedi.
Patron 'Sende liderlik vasıfları var' diyerek işbirlikçiler buldu aralarından. Unvanları C ile başlayan üç harfliler (C-Suite).
Aldıkları aslan payının ve mutlak hakimiyetlerinin bir kısmını bu işbirlikçileri ile paylaştı yeni krallar.
Bununla da kalmadı. Kafaları karıştırmak ve sömürü düzeninin takibini zorlaştırmak için patrona ortak olma imkanı verildi sıradan insanlara.
Hisse senedi borsalarında kralcılık, patronluk oynamaya çalışan milyonlar türedi bir anda. Aslen çalışarak ürettiklerinden tasarruf ettiklerini patronların kullanımına sunan.
Çalışıp üretirken sömürüldükleri yetmiyormuş gibi, bir de borsalarda sömürüldü bu garibanlar.
Elindekini avucundakini kaybetti büyük bölümü. Ya da gerçek değeri ile uzak yakın ilişkisi olmayan balonlarla dolaşıyor ellerinde bir kısmı.
Yani uzun insanlık tarihi boyunca geldiğimiz noktada değişen bir şey yok.
Küçük bir azınlık üretenleri sömürmeye devam ediyor. Gelir/servet dağılımındaki dengesizlik benzeri görülmemiş boyutlara ulaşmış durumda.
Kölelik iradi boyuta evrilmiş halde devam ediyor. İnsanlar seçim yaptıkları/yapabilecekleri yanılgısı içerisinde, düzenin kendilerine biçtiği rolleri oynuyorlar.
Arenada yeterince dövüş kazanır ve hayatta kalabilirse, bir gün özgürlüğünü kazanacağını düşünen gladyatörler gibi; çok çalışma güzellemeleri ve başarı hikayeleri ile ara ara gazları alınanlar, finansal özgürlük veya emeklilik peşinde ömür tüketiyorlar.
Filmi ben çok beğendim.
Amanda ile George arasında ve Amanda ile Ruth arasında geçen dialogları, oldukça çarpıcı olduklarından paylaşmak istedim. Yorumsuz…
DİYALOG 1
George : Gerçekler yerine önyargılarıyla tercih yaptıkları için, en zeki müşterilerimden bile çok para kaybedenler oldu. Farkı görebilmek hiç kolay değildir.
Amanda : Senin görüp de onların görememesi seni çıldırtıyordur.
George : Kişisine bağlı olarak, piyasanın onları cezalandırdığını keyifle izlediğim oluyor.
Beni asıl şaşırtanlar, dünya kadar para kaybetmiş olsalar dahi dersini almayanlar. En korktuğum şey, yanlışlarından öğrenmeye direnen insandır.
DİYALOG 2
Ruth : Niye böylesin ? Sürekli sinirlenince eline ne geçiyor ?
Amanda : Her gün, gün boyunca tek işim, insanları yeterince iyi anlamak, bu sayede onlara yalan söyleyip, istemedikleri şeyleri onlara satabilmek
İnsanları bu şekilde inceleyince, birbirlerine nasıl davrandıklarını görünce ki; bunları hiç düşünmeden yapıyorlar…
Kahretsin, ben de size öyle davrandım. Nedenini bilmiyorum.
Farkında bile olmadan sürekli birbirimize kazık atıyoruz. Bu gezegendeki her canlıya kazık atıyoruz ve bunu normal görüyoruz.
Ne de olsa kağıt pipet kullanıp, serbest gezen tavuk yiyoruz…
İşin kötü yanı, bence içten içe kimseyi kandırmadığımızı biliyoruz. Yalan bir hayat yaşadığımızı…
Ne denli fena olduğumuzu görmezden gelip, buna devam etmemize yardımcı olacak kitlesel bir yanılsama bu.
Çalışkanlığı yüceltenler ile pasif gelir güzellemesi yapanların aynı kişiler olması garip.
İnsanları tembellikle, bedavacılıkla, yatarak para kazanma peşinde olmakla itham edenler; "Siz uyurken paranız para kazansın", "Oturduğunuz yerden para kazanın" diye paylaşımlar yaparak like peşinde koşuyor.
Çalışmadan, yorulmadan, acı çekmeden başarı olmaz diye duyar kasanlar; kira ve rant toplayarak tatlı hayatlar sürüyor.
Madem çalışmak çok iyi, neden çalışmadan başkalarının üzerinden ya da paradan para kazanmanın peşindesin.
Bahis sitelerinin müdavimleri de pasif gelirci, kripto para yatırımcıları da...
Evi arabayı satıp parayı borsaya yatıranlar da pasif gelirci, bir banka müdiresinin oluşturduğu ponziye para yatıran eski futbolcular da...
30 yaşında emekli olma hayali kuran kaymaklı bir exit peşindeki start-up çılar da...
Yani kime sorsan, çalışmak/çalışkanlık çok ulvi bir erdem, ama ne hikmetse, herkes pasif gelir peşinde.
Kapitalizmin ikilemi; fakirliğe tembellik bahane, paran/servetin varsa pasif gelir şahane.
Paran, servetin yoksa çalışmak ibadet; varsa kira toplayarak, paradan para kazanarak rahat et.
#pasifgelir #çalışkan
Padişah halktan birine kızlarından seçeceği bir tanesiyle evlenme şansı verir.
Şanslı gariban, gelin namzetlerini ve çeyizlerini sırayla tek tek görecek ve kararını anında verecektir. Evet ya da hayır.
Evet dediği anda diğer gelin adaylarını ve çeyizlerini görmesi mümkün değildir.
Bir diğer önemli husus, geri çevirdiği alternatifler için konu kapanmış olacaktır. Kararını değiştirip, daha önce geri çevirdiği alternatiflerden birisini seçmesi olanaklı değildir.
Padişahın evlilik çağında yüz civarında kızı olduğu bilinmektedir.
Kurumsal işe alım süreçlerinde de karşılaşılabilecek bir durum olan yukarıdaki senaryoda, en iyi adayı seçebilme olasılığını maksimize edecek stratejinin ne olduğunun cevabı, Sultanın Çeyizi (Sultan’s Dowry) Problemi ile irdelenmiş.
Sekreter Problemi (Secretary Problem) olarak da adlandırılan bu problemin çözümü ‘% 37 Kuralı’ olarak biliniyor.
Adayların ilk %37’sini gördükten sonra, o ana kadar gördüklerinin en iyisinden daha iyi bir alternatif önüne geldiğinde seçimini yapması gerekiyor karar alıcının.
100 aday için bu strateji uygulandığında, adaylar arasından en iyi alternatifi seçme olasılığı oldukça yüksek bir oran olan %37,10 oluyor. Toplam aday sayısı arttığında bu oran 1/e ~ %36,87…’ya doğru düşüyor.
Nerede duracağını bilemeyenler, alternatifleri değerlendirmeyi nerede bırakacağına karar veremeyenler için rasyonel bir karar stratejisi.
#SultanınÇeyizi #SultansDowry #SekreterProblemi #SecretaryProblem #Yüzde37Kuralı #37PercentRule
Kolaylıkla aptallıkla açıklananabilecek şeylerin arkasında kasıt aramayın.
Kişilerin davranışlarını yorumlarken kullanılan bir rasyonel düşünme aracı "Hanlon'un Usturası".
Bir davranışı yorumlarken süreci ve arka planındaki hikayeyi abartıyor ve kötü niyet arıyoruz çoğunlukla.
Oysa ki büyük ihtimal davranış, sergileyenin; salaklığı, dikkatsizliği, umursamazlığı, yetersizliği veya beceriksizliği kaynaklı.
Occam'ın Usturası'nın bir türevi aslen.
Konu ile ilgili alternatif açıklamalardan/çıkarımlardan en basit olanına itibar edilmesini öğütleyen.
https://etikedanismanlik.com/index.php/makaleler/item/88-occam-in-usturasi-basit-iyidir
Occamlı William'ın bakış açısını, kişilerin davranışları için en basit açıklamayı baz alacak şekilde yorumlamış Hanlon. Aptallık, becerisizlik, umursamazlık, dikkatsizlik vb.
Hanlon yalnız değil aslında. Ondan çok önceleri benzer yaklaşımlar ifade edilmiş farklı tarihi figürler tarafından.
Daha az potansiyel düşman tanımlamanıza ve bu sayede çevresi ile daha barışık bir insan olmanıza yarayan bu aracı kullanırken temkinli davranmalı yine de. Kasıtlı ve kötü niyetli davranışları ıskalama olasılığınızı artırdığının farkında olmalı.
İnsanlar krallardan kraliçelerden kurtuldu ve yönetime, karar alma süreçlerine katıldılar.
Feodal düzen ve aristokrasi bitti. Artık Nottingham Şerifi yok. Kont/ Kontes, Marki/Markiz, Dük/ Düşes, Lord/Leydi sembolik ünvanlar deniyor.
Diğer taraftan, her şirkette bir kral/kraliçe var, yeni adı patron olan. Eskinin evrenindeki kralın mutlak hakimiyeti, bugünün evreninin şirket patronlarında hayat buluyor.
Tek karar alıcı, mutlak hakim. Tüm kaynakların sahibi ve keyfine göre bunları dağıtan.
Tek hakim, mutlak otorite ama; otoriteyi ve kaynakları küçük seçilmiş bir zümre ile paylaşıyor diyebilirsiniz.
Haklısınız. Eskiden Kontlarla, Markizlerle, Düklerle, Baronlarla ve Lordlarla olan paylaşım; bugün, CEO, CFO, CMO, COO, CIO VE CHRO'lar ile paylaşıma dönmüş durumda.
Eskiden sınırlar içerisindeki tüm kaynaklara sahip olan kral ve seçtiği ayrıcalıklı zümreye aktarılan paylar sebebiyle varolan gelir ve servet dağılımı eşitsizliği, bugün kapitalist sistem ile şirket ölçeğinde patron ve C-suite zümresi ile aynen devam ediyor aslen.
Dünyanın en zengin 80-90 kişisinin sahip olduğu kaynak, 4 milyar insanın ulaşabildiği kaynaklara eşit.
2021 yılında ABD'de, CEO gelirleri çalışan gelirlerinin ortalamada 399 katına ulaşmış durumda.
Bireyler (çalışan) halen karar alma süreçlerine (şirket) katılamazken, kaynakların (kar) paylaşımında da söz sahibi değiller.
Batı dünyası siyasal anlamda demokratikleşmeyi başarmış gibi gözüküyor ama ekonomik arenada demokratikleşme adına değişen çok birşey yok aslında.
Bazı düşünürler tarafından gündeme getirilen 'Kurumsal Demokrasi' (Workplace Democracy) kavramı, batı dünyasındaki komünizm fobisi sebebiyle pek karşılık görmemiş.
Değişen şey, eskiden doğuştan mecburen kralın kulu/kölesi olan bireyin; bugün kendi iradesiyle bir şirkette işe girerek köle olmayı seçmesi.
Kişisel gelişimcilerin popüler üfürme alanlarında biri daha.
Zeki insanları değil çalışkan insanları tercih edin martavalı.
Yeteneği değil karakteri işe alın saçmalaması.
Hepimizin zaman zaman farklı oranlarda yaşadığı yetersizlik hissine oynayıp prim yapmaya çalışıyorlar.
Sporda tribünlere oynamanın, politikada ucuz popülist söylemlerin, kurumsal mecradaki karşılığı.
Hem zeki hem çalışkan insanların olmadığını varsayıyorlar.
Yetenekli insanların karaktersiz olduğunu öngörüyorlar.
Zeka ve yetenek geliştirilebilir vasıflar iken, çalışkanlık ve karakter doğuştan kazanılan ve geliştirilemez özelliklerdir gibi bir sonuç çıkıyor bu önermelerden. Oysa ki tam tersi çok daha olası bir kabul !
Çalışanların yetersizlik duygusunu istismar ederek prim yapmaya çalışırken, işverenlere veya işe alım yapanlara da aslen şunu demek istiyorlar.
Zeki ve yetenekli insanları ikna edecek,
- Vizyon
- Organizasyon
- Paylaşım/ödüllendirme sistemi
- Kurum kültürü
yaratamadığınız/yaratamayacağınız için; çalışkan salakları, yeteneksiz karakterleri işe alın. Ancak onları elde tutabilirsiniz.
İnsan kaynakları profesyonellerince dile getirilen "En iyi adayı değil en uygun adayı işe alın" tavsiyesi de bu görüşün yansıması aslen.
Lafın özü, kişisel gelişim saçmalıkları sistemdeki tutarsızlıkları ve yetersizlikleri perdeleyip, bireye sorumluluk aktararak odak saptıran araçlardır. Sistem için kolaylaştırıcı görevi yerine getirerek sistemin devamını sağlarlar.
You most probably know two main characters in Star Trek. Mr Spock and Captain Kirk.
Mr Spock is the rational decision maker and calculated risk taker. He always relies on data, makes statistical analysis and takes probabilty into account when making decisions.
Captain Kirk is, on the contrary, intuitive/emotional decision maker and rule breaker. He always goes against the odds. He is biased in most cases as well.
Interestingly, whatever the case, however the probability of success; somehow, Captain Kirk wins at the end.
So who is who ? Who is human and who is AI ?
Anyway, Star Trek is fictional story, and Captain Kirk & Mr Spock are plastic characters.
On the other hand, people always prefer Captain Kirks to Mr Spocks in real life situations. They usually follow leaders like Captain Kirk, not like Mr Spock.
Competition between human and AI will be in that context most probably.