Yardım en ulvi insani erdemlerden birisi.
Amaca hizmet edecek şekilde ihtiyaç duyulduğunda yapılan yardımlara aklı başında kimsenin itiraz etmesi beklenmez/beklenmemelidir.
Hem ülkeler arası hem ülkelerin kendi içlerinde, gelir ve servet dağılımındaki adaletsizliğin giderilmesine yönelik bir emniyet supabı görevi yerine getiriyor bu yardımlar.
Gelelim olumsuz tarafına.
Yardımın sistemik bir hal alması ve büyüklüğünün her geçen gün artıyor olması; düzende bir şeylerin ters gittiğinin, bazı şeylerin yanlış olduğunun ispatı gibi.
Peki, yardımseverler yardıma devam etmek yerine, sorunun asıl kaynağına neden odaklanmıyorlar ?
Yani neden sistemi kaynakları daha adil dağıtacak şekle dönüştürmek için çaba sarf etmiyorlar ?
1) Hakettiklerinden fazlasını aldıklarının farkında olan bir grup, vicdanlarını rahatlatmak için yardım ve sadaka yolunu seçiyor. Fakat sistemin ve kendi pozisyonlarının değişmesini istemiyorlar.
2) Başka bir grup hakettiğinden fazlasını aldığının da bilincinde değil. Yardımı üstünlüklerinin ispatı, başarılı olmalarının teyidi olarak görüyor. Onlar seçilmiş insanlar. Ego tatmini peşindeler.
3) Diğer bir grup, iktidarı ele geçirmenin ve sürdürmenin ana yollarından biri olarak görüyor yardım mekanizmasını. Yardıma muhtaç topluluklar oluşturup veya muhtaç olanları muhtaç bırakıp, oy deposu olarak kullanıyorlar.
Her dönem prim yapan kişisel gelişim aforizmalarından biri daha; "Ne yaparsan yap, en iyisini yap".
Mesaj ilk planda "En iyi olabilirim" şeklinde algılanıyor insan beyni tarafından.
Oysa herhangi bir alanda en iyi bir tane. Bu mesajı satın alan ve uygulayanlardan bir tanesi hariç diğerleri için bu mesaj işe yaramamış olacak.
Evet, en iyi olman olasılık dahilinde. Yine de kendini kandırma. En iyi tanımını eğip, büküp, esnetmez isen; oldukça düşük bir olasılık.
Herhangi bir alanda herkesin en iyi olamayacağı çelişkisinden, kendinin en iyi versiyonu olma perspektifine gelelim.
En iyiyi yapmanın bir maliyeti vardır ve getirisi her zaman ve her durumda maliyetini karşılamayabilir.
Ne yapmalı o zaman ?
Marjinal faydanı (getiri-maliyet) maksimize edeceğin seviyede yap.
Ya da hedef toplam faydanı gerçekleştirebileceğin seviyede yap.
Ya da senden beklenti neyse o seviyede veya biraz üzerinde yap.
İstisnai durumlar hariç, herhangi bir sistem, maksimumda/limitlerde çalışacak şekilde dizayn edilmez.
Gaza gelme!
Ne yapabileceğini görmek, kendi limitlerini test etmek mi istiyorsun ?
Durma!
Marjinal faydanın eksiye döndüğü seviyeleri dahi dene. Sana kalmış.
Şunu da unutma!
Potansiyelini ne kadar verimli kullanırsan o kadar sürdürülebilir olur.
Air filmini seyretmiş olabilirsiniz. Ya da bu paylaşımdan sonra seyretmeyi planlıyor olabilirsiniz.
Paylaşım film hakkında bir eleştiri değil.
Karın korunumu yasasına ilişkin yapmış olduğum 2 nolu paylaşıma güzel bir örnek olduğu için hakkında yazma ihtiyacı hissettim.
Micheal Jordan'ın her yıl Air Jordan satışlarından 400.000.000 USD gelir elde ettiği tahmin ediliyor.
Air Jordan satın alan her tüketici, aslen üründen elde ettiği faydaya herhangi bir katkısı olmayan bir kişiye komisyon ödemek suretiyle bu kişinin zenginleşmesine katkıda bulunuyor.
Tüketici tarafında bir karşılığı olabilir aslında. Bu ürüne sahip olarak kendini özel ve ayrıcalıklı hissetme gibi bir değer yaratıyor olmalı.
Ya da geçmişte başarılı olmuş olan bir sporcunun emeklilikte yıllık 400.000.000 USD pasif gelirine katkıda bulunarak mutlu hissedebilir. 300 USD emekli aylığı ile kendi dar bütçesini denkleştirmeye çalışırken.
Hadi itiraf edeyim. 10 yaşındaki oğlum çok istediği için bir Air Jordan aldım kendisine. Daha öncesinde de lisanslı Fenerbahçe ürünlerine benim algımdaki değerinin iki/üç mislini ödedim birkaç defa.
Algılayabileceği yaşa kadar bu tip irrasyonellikler yapmaya devam edeceğim sanırım.
Şu an bu seviyede bir rasyonellik için erken.
Komisyon konusu fonksiyonu devretmeden araya komisyon/komisyoncu sokulan her iş/gelir modelinde, eninde sonunda komisyon fiyata eklenerek son tüketiciye yansır.
Enerjinin korunumu yasasında toplam enerjinin değişmemesi gibi, kar amaçlı faaliyetlerde karın korunumu yasası geçerli olup, kar değişmez yani sabittir.
Son tüketiciye yansıyan ek komisyonun anlamlı olduğu durumlar, komisyoncunun ürüne ek özellik/fayda sağladığı durumlardır.
Diğer durumlarda, son tüketici aynı ürüne daha fazla ödemek zorunda kalır.
Bir gruba özel indirim yapan ürün ve markadan, eğer indirim yapılan grupta değilseniz uzak durun.
Enerjinin korunumu yasasında toplam enerjinin değişmemesi gibi, kar amaçlı faaliyetlerde karın korunumu yasası geçerli olup, kar değişmez yani sabittir.
Enerjinin korunumu yasasında enerji tür değiştirirken, karın korunumu yasasında karın kaynağı değişir.
Yani, bir grubun indirimi, diğer gruplara bindirim anlamı taşır. Veya en naif ifadeyle, diğerlerine yapılmayan indirim.
Maalesef yarışa eşit şartlarda başlamıyoruz. Ve yine maalesef fırsat eşitliği sadece hoş bir temenniden öteye bir anlam ifade etmiyor bu ülkede.
İstisnalar dışında hepimiz sınıf atlamanın, pastadan aldığımız payı artırmanın peşinde hayatlar sürüyoruz. Saygı görme peşinde koşturuyoruz hayatlarımız boyunca.
Yine eşit değiliz; doğuştan gelen kapasite, yetenek ve fiziksel özelliklerimiz anlamında. Kimimiz daha şanslı doğuştan, kimimiz ise o kadar da şanslı değil.
Bireysel olarak kaydedebileceğimiz gelişim de sınırlı bir hayat boyunca. Geneli yansıtmaktan uzak, göz boyamaya, gerçek görüntüyü perdelemeye yönelik başarı hikayelerinin arkasında farklı bir tablo var büyük çoğunluk için. Doğduğun sosyal çevrenin/sınıfın görünmez duvarlarına çarpıyorsun sürekli.
Ömrün boyunca sağlayabileceğin gelişim, ülkenin sağlayacağı gelişimle paralel seyrediyor büyük çoğunluk için. Ülke gelişip zenginleşiyor ise, sen de gelişip zenginleşiyorsun. Siyaset bu açıdan önemli hepimiz için.
Siyasetin başkaca bir önemi daha var aslen. Sınıfların pastadan ne pay alacağını ve sınıfların toplumsal konumlanmasını belirleme gücüne sahip.
Bir sınıfın refahını azaltıp diğerini artırmanın yanında, bir sınıfın toplumdaki pozisyonunu yükseltirken, bir diğerini düşürebiliyor.
Doktor tarafından azarlanan bir sınıf, doktor dövebilen bir sınıf haline gelebiliyor örneğin.
Sınıf atlayamıyor isen, sınıfını diğer sınıfların üzerinden atlatacak bir iktidar güzel bir çözüm olabilir.
Sayısal olarak çoğunluk isen demokrasi bu imkanı veriyor. Demokrasinin güzelliği veya çirkinliği belki de burada yatıyor.
İktidarın genel ekonomik başarısızlığına rağmen değişmemesinin sebebi burada olmalı.
Hazırlama Etkisi (Priming Effect) ve Çerçeveleme Etkisi (Framing Effect) şovu hazırlayan iletişimciler için olduğu kadar; şovu izleyen bireyler için de önemli iki kavram.
Bir şeyin nasıl çerçevelendiği, hangi bağlamda ve nasıl bir süreç içerisinde sunulduğu, hedef kitle üzerinde oluşturulacak etkiyi yönlendirme gücü sağlıyor, bu araçları kullananlara.
Zenginden alıp fakire verme güzellemesiyle sunulan Robin Hood aslen bildiğin adi bir hırsız. Hırsız olmasına ek, düzene başkaldıran, sermaye ve devlet düşmanı, vergi kaçıran/ödemeyen bir figür. Bugünün tanımıyla bildiğin terörist.
Kraliçesinin hizmetinde (artık kralının hizmetinde olacak sanırım) dünyayı kurtaran, kahraman gizli servis ajanı double o seven James Bond, aslen resmi bir suikastçı. Devletinden öldürme lisansı olan bir kumarbaz. Seks düşkünü, alkolik.
İmge ve/veya duygusal öğe kullanımları, kültürel kodlara vurgu, psikolojik zaafiyetlere oynama, kullanılan dilin seçimi, zamanlama vb. sürüyle teknik ve taktik ile; "Olan", "Aslen Olan"dan farklı algılatılmaya çalışılıyor.
Lafın özü, bize sunulanların nasıl paketlendiğine, sunum öncesi ne tip makyajlardan geçirildiğine ve hangi sahnede sunulduğuna dikkat etmek gerekiyor.
İlköğretim sisteminde neden ev ödevi var ? Çocukluktan itibaren iş/özel yaşam ayrımını bulanıklaştırmak için mi yoksa ?
Gelişmiş ülkelere göre geriden geldiğimiz için çok çalışmamız gerektiğine ilişkin bilinç altımıza işlenmiş olan kodlar mı sorumlusu ?
Ya da kapitalist sistem mi sorunlu olan ? Bu sistemde başarının ve mutluluğun tanımının para ve mevkiyle yapılması mı var arka planda ?
10 yaşındaki oğlumun sorgulamaları sebebiyle gündemime düştü tekrardan. 'Neden ev ödevi var baba ?' dedi geçen. 'Okul neden okulda bitmiyor ?', 'Neden bizi evde rahat bırakmıyorlar ?' diye ekledi.
Linkedin'de haftalık 4 günlük mesai müjdesi paylaşımlarını gören önemli bir çoğunluk; 'Biz şirkette yatıyoruz. 5 gün 4 gün olsa ne değişecek ki ?' diye geçiriyorlardır akıllarından.
Bir başka grup, iş ve özel yaşam dengesi öğütlerini gördüklerinde, 'Biz keyfimizden mi fazla mesai yapıyoruz ? Sanki seçme şansımız var da' diye hayıflanıyorlardır.
Her neyse, iş ve özel yaşam dengesi paylaşımlarına devam.
Beraber zaman geçirdiğin 5 kişinin ortalamasısın.
Yazar Jim Rohn'un bu ifadesi, 'Gelişme kaydetmek istiyorsan bu 5 kişiyi iyi seç' anlamında sıklıkla kullanılıyor influencer ve kişisel gelişimciler tarafından.
Kendi içerisinde birkaç çelişki içeriyor bu ifade.
Herkes kendisinden iyi birileriyle vakit geçirmek isterse, senin senden iyi insanlarla vakit geçirebilmen, öyle bir gruba kabul edilmen pek mümkün değil.
Varsayalım kendi ortalamalarını düşürmeye razı olan birilerinin bulunduğu böyle bir gruba kabul edildin. Grubun en eziği, en zavallısı olma durumun ortaya çıkar. Bu durumla başa çıkabilmek için oldukça sağlam psikolojiye sahip olmak gerekir ve orta-uzun vadede sürdürülebilir değildir.
Ayrıca, gelişme kaydettikçe sürekli çevrendeki insanları değiştirmen söz konusu olur. Bu da sosyal ilişkilerinin kısa süreli kullanım/tüketim merkezli bir hal alması anlamına gelir. Uzun süreli sosyal ilişkilerinin olmayacağı anlamı taşır.
Ortalamanı düşürmeyi göze alıp, kendinden düşük seviyelilerle vakit geçirirsen, senin için kötü, vakit geçirdiklerin için iyi bir durum anlamına gelir ki; bu da seni yardımsever bir evliya/aziz yapar.
Bu önerme 'Kendi dengin olan insanlarla vakit geçir, düşük seviyelilerden uzak dur' şeklinde yorumlanırsa belki anlam ifade edebilir. O durumda kendini tekrar eden, yankı grupları durumu söz konusu olur ki, realitede bu durumla sıklıkla karşılaşırız.
Aşırı gerçekçi ve oldukça nahoş bir portre çizmiş olabilirim buraya kadarki yorumlarım ile.
Diğer taraftan, ait olduğun grup ve bu çerçevede kendine biçtiğin kimlik dünyaya bakışını şekillendirdiği için, aslen bu ifadenin bir nebze karşılığı olduğu söylenebilir. (bknz. Motivated reasoning)
Bunun negatif etkilerinden korunmanın yolu kendinden daha iyi insanlarla zaman geçirmekten değil, 'motivated reasoning' kavramından haberdar olmaktan ve bu farkındalıkla akıl yürütmekten geçer.
Herkesten öğrenebileceğin şeyler vardır. Çeşitliliğin düşün dünyamıza çok değerli katkıları olacağını göz ardı etmemek gerekir. Önemli olan doğru akıl yürütme becerilerine sahip olmaktan geçer.
Kiminle beraber olacağına, sosyal ihtiyaçlarına göre karar ver. Geç bu gelişim/tekamül zırvalarını.
✨️Sen bir yıldızsın?
✨️İçindeki cevherin açığa çıkmasını engelleyen kişilerden ve ortamlardan uzak dur.?
✨️O zaman içindeki yıldız tozunun nasıl parladığını ve etrafını aydınlattığını göreceksin.?
Düşünen ve fikir üretenlerin, gaz veren ve etkileyenler karşısında her geçen gün alan kaybettiği bir ortamda, ben de influencer veya kişisel gelişimci olmuş filan değilim.
Gerçi zaman zaman bu opsiyonun asıl rasyonel seçenek olduğunu düşünmüyor da değilim. Ana akıma karşı durmak rasyonel olan seçenek değil. "Akışa bırakmak" ve "Topluluğa karışmak" en kolay olan.
İlk mesaja dönersek, hepimizin yıldız tozundan oluştuğu bir influencer veya kişisel gelişim gurusu aforizması değil. Bir bilimsel makaleden çıkan sonuç.
AI-Burbidge, Burbidge, Fowler ve Hoyle (B2FH) tarafından 1957 yılında yayınlanan bu makale, yıldızlarda nükleosentez süreçlerinin mekanizmalarını ve evrenin element yapısını açıklayan önemli bir makale.
AI-Yıldızların içindeki nükleer füzyon süreçlerinin, evrenin element yapısını nasıl oluşturduğunu açıklayan ilk kapsamlı teorik model, nükleer astrofizik alanında bir dönüm noktası.
AI-Stellar nükleosentez, yıldızların içinde meydana gelen nükleer reaksiyonlar sonucu daha ağır elementlerin sentezlenmesini tanımlayan bir kavram.
AI-Yıldızlar, hidrojen ve helyum gibi hafif elementleri içerirler. Ancak, yıldızların çekirdeklerindeki sıcaklık ve basınç, bu hafif elementleri daha ağır elementlere dönüştüren nükleer füzyon reaksiyonlarına neden olur. Bu süreçte, daha ağır elementlerin çekirdekleri, hidrojen ve helyumun çekirdeklerini birleştirerek sentezlenir.
AI-Örneğin, yıldızlarda karbon ve oksijen gibi daha ağır elementlerin sentezlenmesi, hidrojen ve helyumun çekirdeklerinin birleşmesi sonucu gerçekleşir. Aynı şekilde, daha ağır elementlerin sentezlenmesi için de farklı nükleer reaksiyonlar gerçekleşir.
AI-Stellar nükleosentez, evrenimizdeki elementlerin oluşumunda önemli bir rol oynar. Bu süreç, yıldızların ömürleri boyunca devam eder ve sonunda yıldızlar öldüklerinde, içlerinde sentezlenen elementler uzaya yayılır.
Biz canlılar da, uzaya yayılmış bu yıldız tozlarından meydana geliyoruz.
Evrende birey olarak ne kadar küçük ve önemsiz olduğumuz gerçeğini idrak ederken, evrendeki döngüsel yeniden varoluşun bir parçası olduğumuzu da bir kenara not etmeli bu bilgilerle.
(Reenkarnasyonculara da ekmek çıkar buradan)
Not : Yapılan yorumlar bana ait olmakla birlikte, makalenin açıklaması için Chatgpt (AI) kullanılmıştır. Chatgpt (AI), yıldızlarda oluşan elementlerin, yıldızların ölümü sonrası uzaya yayılarak yıldız tozunu oluşturduğunu ve bu tozların gezegenlerin ve yaşamın oluşmasında önemli bir rol oynadığını kabul etmekle birlikte, canlıların yıldız tozundan oluştuğu fikrini biraz iddialı bulmuştur.
Yol kenarında koyunlarını otlatan çobanın yanında son model lüks bir SUV durmuş. Araçtan inen, pahalı takım elbise giymiş, uzun boylu genç adam, marka güneş gözlüğünün üzerinden bakarak çobana selam vermiş ve
"Kaç koyunun olduğunu bilirsem, bana bir tanesini verir misin ?"
diye sormuş.
Bir adama, bir de koyunlara bakan çoban anlam veremese de 'tamam' demiş.
Aracın bagaj kapağını açan genç adam, en pahalı konfigürasyondaki macbook pro cihazını bagaj zeminine koyarak çalışmaya başlamış
Yeryüzü görüntüleme hizmetine bağlanıp, indirdiği yüksek çözünürlüklü gerçek zamanlı uydu görüntülerini, görüntü analiz uygulamasında işleyip, aldığı sonuç tablolarını ve grafikleri, powerpoint hazırlama aplikasyonunda ışık hızında sunuma çevirip çobana slideshow olarak sunmaya başlamış.
Sunum sonunda 827 adet demiş.
Çoban "Doğru bildin" dedikten sonra "Beğendiğin koyunu al" diye eklemiş.
Hayvanı bagaja yerleştiren genç adam tam aracına binerken çoban seslenmiş.
"Ne iş yaptığını bilirsem aldığını geri verir misin ?"
Genç adam gülümsemiş ve "Dene bakalım" demiş.
Çoban, "Yönetim Danışmanı' demiş.
Şaşıran ve bozulan genç adamın ağzından, kısık bir tonda "Nasıl bildin?" sözleri dökülüvermiş.
Çoban 'Çok zor olmadı" diye cevaplamış.
1) Ben çağırmadan geldin.
2) Bildiğim bir şeyi bana söylemek için benden bir ödül istedin.
3) Pek bir şeyden anladığın da yok. Koyun diye çoban köpeğimi aldın.
Fıkra bir yana, freelance ve gig ekonomisinde büyüme, uzmanlığın ve danışmanlığın değerinin artışına kanıt olarak gösterilebilir.
Farklı platformlarda, yönetim danışmanlığı alanındaki büyük batılı markalar etrafında dönen espirili paylaşımlara rastlıyorum zaman zaman.
Bunlardan aklımda kalan bazılarını paylaşarak buraya not düşmek istedim.
Batıya karşı olan hayranlığımız ve aşağılık kompleksimiz ile birlikte, ülkemizdeki yönetim danışmanı seçimlerinde, batılı büyük markalar lehine daha da dramatik bir durum olduğunu söyleyebilirim.
Aklımda kalanlardan bazıları.
"Haksızlık etmemek lazım. Büyük danışmanlık firmalarının hepsi takım elbiseli hırsızlar değildir."
"Büyük danışmanlık markalarının seçiminin arkasındaki en önemli motivasyon, C seviye yöneticilerin ve özellikle de CEO'ların, kendilerini olası kariyer risklerine karşı sigortalama ihtiyacıdır."
"Üst yönetimin yapmak istediği ancak yapmaya cesaret edemediği, uygunsuz ve nahoş adımları gerçekleştirmek için kullanılan tetikçilerdir."
"Uzmanlıkları konusunda hiç şüphe duymayacağınız tek alan powerpoint ve sunum konusudur."
"Taşın altına elini sokmadan büyük paralar kazanan ana sektördür."
"Kurumsal mecranın Kardashian'ları..."
"Prestijli eğitimlerden gelen tecrübesiz çocukların, aslen daha önce hizmet verilmiş diğer sektör oyuncularından çalınmış olan bilgiyi, en iyi uygulama örnekleri diye işin uzmanı çalışanlara pazarlamaya çalıştığı bir alandır."
Bireyler olarak, eğitim, çalışma ve özel hayatlarımızda;
- Aile,
- Okul,
- Toplum,
- Medya,
- Politika,
- Spirütüel,
- Kurumsal
mecralarda yoğun şekilde maruz kaldığımız;
- Manipülasyon,
- Spekülasyon,
- Ajitasyon
girişimlerinde en büyük korunma aracımız rasyonel akıl yürütme için yeni bir meydan okuma söz konusu. Yapay zeka.
Hayatımıza getirdiği/getireceği büyük kolaylıklar ve verimlilik artışları ile birlikte; kullanımda yeni bir manipülasyon, spekülasyon ve ajitasyon aracı olması kuvvetle muhtemel.
Olay yine bizde bitiyor. Sunduklarını satın alıp almamak biz insanların muhakeme ve karar becerilerine kalıyor.
Şu an yapay zeka, insan üretimi olan ve sanal ortama düşmüş bilgiyi tarayıp, cevabı rasyonel bir insanın sunabileceği şekilde nokta atışı olarak sunuyor. Belki bu yüzden ikna ediciliği oldukça yüksek.
Sonuca bakarak, ulaştığı veriyi geçirdiği rasyonel süzgeçlerin ve uyguladığı akıl yürütme yöntemlerinin doğru olduğu hissine kapılıyoruz. Bir de müthiş bir pozitif ön imaj oluşturulmuş durumda yapay zeka hakkında.
Öğreniyor olması da cabası. İnsan gibi yanlış öğrenme durumları olmayacağını varsayıyoruz.
Bilimin ve spiritüel öğretilerin söylediğini/sunduğunu hiç sorgulamadan mutlak gerçeklik gibi algılayanlar gibi yeni bir neslin ortaya çıkması muhtemel. Yapay zeka müritleri.
Yakın zamanda CV'lerde, MS Office programlarına hakimiyet gibi, Generative AI uygulamalarını kullanabilme satırları görmemiz oldukça yüksek olasılık ?