Sosyal medya paylaşımlarım benim mi ? Kullanımını sınırlayabilir miyim ? Telif olur mu ?

 

Hukuk ve etik boyutunu bir kenara bırakıp, konuyu ekonomi bakış açısından irdelemeye çalışacağım.

 

Ekonomide bir mal, hizmet veya kaynak iki temel özellik çerçevesinde değerlendirilir.

 

Excludability : Kullanımı ödeme yapanlarla sınırlandırılan şeyler excludable; bilabedel kullanılabilen şeyler ise non-excludable olarak tanımlanıyor.

Örneğin, hava ve deniz non-excludable. Otomobil ise excludable. Sinema izlemek de.

 

Rivalry : Bir şeyin birisi tarafından kullanımı/tüketimi, diğerleri tarafından kullanımını/tüketimini engelliyorsa veya diğerlerinin kullanım/tüketim imkanını düşürüyorsa bu şey rival olarak tanımlanıyor. Tersi durumda ise non-rival.

 

Yani non-rival şeyler, aynı anda sınırsız sayıda kullanıcının ekstra maliyet yaratmadan faydalanabileceği veya kullanabileceği şeyler.

 

Mesela uydu veya karasal tv yayınları non-rival. Doğadaki ağaç üzerindeki meyveler rival.

 

Denizler non-rival ve non-excludable iken, denizlerdeki balık stokları non-excludable ve rival.

 

Görseldeki matriste bu iki özellik çerçevesinde 4 farklı gruplama yapılmış. Özel mülkiyet, klüp malları, ortak kullanımlı mallar ve kamu malları.

 

Şu an sosyal medya'daki paylaşımlarınızı ücretli yapabilme imkanı yok bildiğim kadarıyla. Belki ileride böyle bir özellik getirirler. Dolayısıyla non-excludable diyebiliriz.

 

Paylaşımlarınız aynı anda sınırsız sayıda kullanıcının ekstra maliyet olmadan faydalanabileceği veya kullanabileceği şeyler. Yani, non-rival tanımına giriyor.

 

Non-rival, non-excludable şeyler kamu malı (anonim) grubunda yer alıyor.

 

Kamu malları ile ilgili "Free Rider Problem (Beleşçi Sorunu)" denilen bir kavram var. Kamu mallarıyla ilgili olarak gündeme gelen; bireyin, başkalarının ortaklaşa maliyetini üstlendikleri bir etkinlikten herhangi bir yüke katlanmaksınız yararlanması sorunu.

 

Kamusal mal sunulduğunda, toplumdaki kimsenin kamusal malın finansmanına katılıp katılmadığına bakılmaksızın kamusal malın tüketiminden dışlanamadığı; bu gerçeğin farkında olan bireyin de, kamusal mala ilişkin gerçek tercihini açıklamayarak bedel ödemeden de saf kamusal malın tüketimine devam edebileceği güdüsü olarak tanımlanıyor.

 

Sosyal medya platformları aslen, içerik üreticilerinin üzerine inşa edilmiştir. Kamusal malın finansmanını sağlayan vergi mükellefleri gibi, sistemi besleyenler bu içerik üreticileridir.

 

İçeriklerinin, bazı kişiler tarafından isim vermeden, kendi üretimleri gibi paylaşılması; sanırım bu beleşçi problemi sebebiyle içerik üreticilerini rahatsız ediyor.

 

Belki konu beleşçi problemi ile ilgili değildir. Ratingin getirisi ile ilgili rekabettir şikayetin sebebi.

 

Çünkü, asıl amacınız fikirlerinizin daha büyük bir kitleye ulaşması ise, kaynak belirtilmeden yapılan paylaşımlardan da rahatsız olmamanız gerekir.

 

Sanırım bazı içerik üreticilerini rahatsız eden, isimsiz paylaşım yapanların; tanınmak, takdir görmek, fark edilmek, kendi ürün, hizmet veya kişisel imajını satmak vb yollarla bu işten kişisel çıkar sağlamaya çalışmaları.

 

Beleşçi problemine geri dönersek, belki de vergi ödemeden vergi ödüyormuş gibi yapanlarla özdeşleştiriliyordur kopyacılar.

 

 

 

 

 

 

Pazartesi, 23 Mayıs 2022 08:44

AHKAM - GÖZLEM

Yazan

 

 

Görseldeki kıyafetin rengi konusu popüler olmuştu bir zamanlar. Fotoğrafa bakanların bir kısmı altın rengi ve beyaz olarak görürken, diğerleri mavi ve siyah olduğu yönünde ısrar ediyordu.

 

İnsanlar, bir kısmı sosyal medyada olmak üzere, çeşit çeşit savlar, düşünceler paylaşıyor.

 

Ortaya atılan savı değerlendirirken, öncelikle argümanın açıklayıcı mı (descriptive), yoksa normatif mi (normative) olduğunu bakmak gerekiyor.

 

Açıklayıcı savlar, bir şeyi açıklayan, tasvir eden savlar olarak ifade edilebilir. Bir anlamda gözlem paylaşımı veya durum tespiti de denilebilir.

 

Örneğin, “Görseldeki elbise altın ve beyaz renklidir” ifadesi açıklayıcı bir savdır. Ya da “İstifa eden çalışanların büyük çoğunluğu zayıf liderlik sebebiyle ayrılıyorlar” ifadesi de açıklayıcı bir savdır. Katılırsınız veya katılmazsınız. Kendiniz doğruluğunu bizzat test etmek isteyebilir, gözlemin kaynağını veya objesini araştırabilirsiniz.

 

Diğer taraftan normatif savlar bir değerlendirmede bulunurlar. Çoğunlukla bir norma, ideale veya alternatife göre karşılaştırma yaparlar. Yorumdurlar, ahkamdırlar.

 

Çoğunlukla, iyi-kötü, doğru-yanlış, ..malı/..mamalı vb. ifadeler içerirler.

 

Örneğin, “Yöneticiler iter. Liderler ise çeker. Yöneticiler emir verir. Liderler iletişim kurar” ifadesi normatif bir savdır. Veya “Başarmak istiyorsan yeterince istemelisin” ifadesi de.

 

Açıklayıcı savlar olanı tanımlarken, normatif savlar olması gerekeni söyler.

 

Normatif savlar üç alt başlıkta sınıflandırılabilir.

 

1)  Ahlaki

2)  Kişisel

3)  Epistemik

 

Ahkam kesen savları değerlendirirken; ahlaki olarak mı,  söyleyen kişinin çıkarları/tercihleri için mi, yoksa objektif gerçeklik (epistemik) anlamında mı olması gereken ifade ediliyor hususunun öncelikle belirlenmesi gerekir.

 

Sonrasında referans olarak kabul edilen norm veya idealin geçerliliğine bakmak gerekir.

 

Kişisel gelişim ve liderlik konusunda iddialı paylaşımların çoğunda referans, ya dinlenen anekdotlar veya kişisel deneyimlerdir.

 

Kişisel deneyimler faydasızdır demiyorum ancak, norm veya ideal olmaktan çok uzaktır.

 

Dost sohbetlerinde, iyi hikaye anlatıcılarından dinlenen deneyimler keyiflidir. Diğer taraftan, referans olarak kabul ederken dikkatli olmak gerekir. Özellikle bedeli yüksek olan kararlar alırken.

 

Cumartesi, 07 Mayıs 2022 14:36

LİDERLİK

Yazan

 

Liderlik, insanların satın alacağı bir grup kimliği yaratıp insanlara benimsetme işidir.

 

Bunu yapabildiğinizde, güdümlü akıl yürütme (motivated reasoning) dinamikleri sebebiyle, sorgulamadan grup çıkarları çerçevesinde hareket eden insanlardan oluşan bir topluluk oluşturmuş olursunuz.

 

Tarikatler de böyle çalışır, şirketlerin kurumsal kültürleri de. Siyasi partiler de, elit sosyal klüpler de.

 

Bunu yapabilen kurumsal veya siyasi liderlere övgüler düzülürken, tarikat liderlerine genelde tüüü kaka denir.

 

Oysa ki hepsinin yaptığı aynıdır. Grup kimliği ve tanımlanan etiketler çerçevesinde otomatik hareket eden bireylerden oluşan bir yapı oluşturmak.

 

Liderlik başarı derecesini, grup üyelerinin sorgulamadan harekete geçme pratiğinin ne derece yüksek olduğuna göre ölçme eğilimi gösteririz.

 

Güdümlü akıl yürütme nedir ve nasıl çalışır derseniz;

 

https://youtu.be/LyCRH5W8omE

 

Liderlik eğitimlerinde vizyon vizyon diye ısrar edilen bu grup kimliğidir.

 

Misyon ile bu kimliğe anlam katmaya çalışılır. Grup üyelerinin anlam arayışlarında satın almaları beklenen budur.

 

Kurumsal değerlerimiz/ilkelerimiz diye ilan olunanlar ise grup üyelerinin üzerlerine yapıştırmaları beklenen etiketler

 

Grup kimliği çerçevesinde güdümlü akıl yürütme mekanizmasının güzelliği, lider olarak her seferinde insanları ikna etmek veya motive etmek zorunda kalmanız gerekmemesinden gelir.

 

Lider grup kimliğini oluşturduğunda, üyeler otomatik olarak grup hedefleri ve öncelikleri çerçevesinde hareket etmeye başlarlar. İlk hareket verilmiştir artık. Sorgulama yoktur.

 

Zaman zaman grup kimliğini sağlamlaştıran, safları sıkılaştıran, duyguları pompalayan müdahaleler hariç, çok efor sarfetmeye gerek yoktur lider için.

 

 

Perşembe, 05 Mayıs 2022 10:14

HAYAL SATICILIĞI

Yazan

 

 

Günümüzde en karlı iş hayal satmak

 

Hayal satmak deyince hemen Jet Fadıl, Sülün Osman veya siyasetçiler gelmesin aklınıza

 

Aslında geleceği satmaktan ve daha özelde de gelecek tahminlerini satmaktan bahsediyorum..

 

Kripto paralar, metaverse ve nft bunun bir boyutu.

 

Unicorn ve startup değerleme işi de başka bir boyutu.

 

Sadece şu an herhangi bir gelir üretimi olmayan şeylerle ilgili gelecek tahmini satmak da değil.

 

Mevcutta bir gelir üreten Tesla, Uber, Spotify gibi şirketlerin yüzlerce hatta binlerce yıllık gelirleri üzerinden aşırı değerlenmesi de gelecek/hayal satma işi.

 

Zamanında yemek sepetinin yurt dışına satılma işi ve girişimcinin buradan elde edilen gelirin bir kısmını çalışanlarla paylaşması büyük haber olmuştu.

 

O zaman da söylemiştim. Ülkemizde biz tüketicilerin üzerine bindirilecek maliyetlerin, o gün iskonto edilerek bir kaç kişinin zenginleşmesi olayıydı.

 

Araya komisyoncu sokarak (aldığı komisyonla üstlendiği risk, işlev ve koyulan sermaye arasında ekonomik olarak anlamlı bir orantı olmadan) bu ülke insanından gelecekte tahsil edilecek komisyonları o gün birkaç kişiyi zenginleştirmek için kullananları alkışlamıştık.

 

Her neyse, en karlı iş hayal satmak. Ama dikkatli olmak ve akıllı oynamak lazım. Çok net hayal satıcılığı yaparsanız dolandırıcılık olarak değerlendirilebiliyor, mevcut hukuk düzeninde.

 

Alıcıları biraz dolambaçlı yollara sokup, kafalarını karıştıracak bir iş ve gelir planı oluşturmanız lazım.

 

 

 

Cuma, 22 Nisan 2022 09:53

AKRASIA, ERTELEME, İRADE GÜCÜ

Yazan

 

 

 

Görselde Nassim N. Taleb’in erteleme ile ilgili yaklaşımını görmek mümkün.

 

Anladığım kadarıyla Taleb, ertelemenin öğürme, kusma gibi gibi doğal bir tepki olduğunu ve modernitenin “Procrustes Yatağı”yla savaşan bedenimizin bu isyanına ses vermemiz gerektiğini ifade etmeye çalışıyor.

 

Kurumsal hayat açısından oldukça unorthodox ve marjinal bir yaklaşım olduğundan şimdilik bunu bir kenara bırakalım.

 

Rasyonellikle ilgili iki çıkmaz sokak var.

 

İlki, yapılması gerekenin rasyonel olarak ne olduğunu bilmemize rağmen, gerekeni yapmamak. Modern hayatta gözlemlenen hali, erteleme davranışı ve aksiyona geçememek.

 

İkincisi ise, yapılmaması gerekeni rasyonel olarak bilmemize rağmen, yapmaya devam etmek. Modern hayatta gözlemlenen hali, arzuların ve kötü alışkanlıkların esiri olmak.

 

Akrasia kısaca, kişinin kendi rasyonel kararlarının aksine hareket etmesi veya rasyonel olanı bilmesine rağmen gereken davranışı sergilememesi olarak ifade edilebilecek bir kavram. Kavramın ortaya çıkışı antik Yunanda Platon’a kadar gidiyor. Yani buradaki sorun rasyonel düşünememek değil ve ayrıca sorun günümüzün sorunu da değil.

 

Kurumsal hayatta erteleme davranışı ile mücadelenin ilacı motivasyon olarak gösteriliyor. Yani çözüm harekete geçiren duygular yaratmaktan geçiyor. İçsel ve dışsal motivasyon unsurlarını devreye almak gerekiyor. Peki ne yapılabilir ?

 

-      Motivasyon becerisi kuvvetli lider ile çalışmayı seçmek,

-      Linkedin’deki motivator/influencerların son paylaşımlarına göz atmak.

-      Motivasyon filmleri/videoları izlemek,

-      Şirketteki rakibinizin çirkinleştirilmiş bir fotoğrafına bakmak.

-      Kişisel gelişim kitapları okumak.

-      Amigo/gaz veren arkadaşlarımızı aramak/buluşmak.

-      Yapılması gerekenleri aşamalara bölüp, zaman planına yerleştirmek ve gerçekleştirilmeyenlere anlık ceza, gerçekleştirilenlere anlık ödüller koymak.

 

Arzularımızın esiri olmamak ve kötü alışkanlıklarla mücadelenin yolu irade gücümüzü artırmaya çalışmak değil. Bu sorundan muzdaripsek, belli ki irade gücümüz zayıf ve bunu artırmak pek mümkün değil.

 

Sirenlerin büyüleyici şarkılarından etkilenmesin diye tayfasının kulaklarını tıkayıp, kendisini geminin direğine bağlayan Odysseus’un stratejisi işe yarayabilir. Yani uyarana maruz kalmaktan kaçınmak için tedbirler almak.

 

 

Pazar, 17 Nisan 2022 11:36

LİDER Mİ, YÖNETİCİ Mİ ?

Yazan

 

 

 

Liderlik veya yöneticilik diye ayrı iki kavram yok, insan yönetimi var.

 

İnsanları yönetme işini rasyonellik bağlamında yorumlamaya bugünlerde yöneticilik diyorlar.

 

İnsanların duygusal boyutunu yönetme işini ise liderlik olarak tanımlıyorlar.

 

İnsan sadece rasyonellikle sonuç elde edemiyor.

 

Bir şeyin öyle olduğunu veya olması gerektiğini düşünmek veya bilmek aksiyon almak için yeterli değil.

 

O halde harekete geçirecek bir şeylere ihtiyaç var. O şey de duygular.

 

Harekete geçiren duygular yaratma işi motivasyon olarak adlandırılıyor. Liderlerin yetersiz kaldığı yerde kişisel gelişim eğitimleri ve kitapları devreye giriyor. Ya kendin yapacaksın ya liderden bekleyeceksin. Ya da ikisi birden.

 

Kurumsal hayatta liderlik, insanları harekete geçirecek duyguları yaratmaktan daha geniş bir kapsamda ele alınıyor.

 

İnsanların negatif duygularını da yönetmek. Sadece hareketten alıkoyan negatif duygulardan kurtulmalarını sağlamak da değil. Bildiğin insanları iyi hissettirmeye çalışmak. Bir anlamda duygusal terapi. Psikologluk. Pışpışçılık.

 

Bu kadar fazla duygusal resilience eğitimi yapılması, liderlerin bunu yeterince yapamadığını mı gösteriyor acaba ? Ya da onların görevi değil belki de ?

 

Bazı insanların daha fazla liderlere ihtiyacı var. Duygusal olarak kendi kendine dengelenebilen, duygularını kontrol edip yönetebilen insanların liderlere ihtiyacı yok. Kendi kendilerini motive edip, negatif duygularla başedebiliyorlar. Bunlar motive. Bunlar resilient.

 

Yani lider ve yönetici ayrımı burdan çıkıyor. İnsanlar duygularını kendileri yönetebilir, bu onların işidir diyenler yönetici olarak tanımlanıyor.

 

İnsanlar duygusal anlamda (olumlu/olumsuz) kendi kendine yetersizdir; onlara dışarıdan müdahale etmek gerekir diyenler ise lider. Bunu bilinçli de yapabilirler, bilinçsiz de. İyi niyetle de, kötü niyetle de.

 

Son olarak, öğretilir mi veya öğrenilir mi? Tabii ki.

 

 

 

 

 

Perşembe, 14 Nisan 2022 11:58

REDUCTIO AD ABSURDUM – ABESE İRCA

Yazan

 

 

 

'Reductio ad Absurdum', eski dilde 'Abese İrca'. Harry Potter serisinden bir büyü çağrışımı yapmış olabilir, ama değil.

 

Alet iş görür, el övünür.

 

Akıl yürütme araç ve yöntemlerini bilmek rasyonellik adına fayda sağlayabilir. Rasyonel düşünenlerin alet kutusunda olması gereken aletlerin önemlilerinden birisi 'Reductio ad absurdum'. Akıl yürütenlerin genel amaçlı levyesi de denebilir.

 

Anne ve babalarımızın zaman zaman kullandığı bir akıl yürütme aracı. 

 

Baba : Neden sigara içiyorsun.

Genç : Arkadaşlarımın hepsi içiyor.

Baba : Arkadaşların köprüden atlasa sen de mi atlayacaksın ?

 

Argümandaki iddiayı kanıtlamak için, tam tersi senaryonun varabileceği saçmalıklara/çelişkilere vurgu yapmak olarak ifade edilebilecek bir akıl yürütme aracıdır.

 

Kullanırken dikkat etmek gerekir. 'Straw Man Fallacy' ve 'Slippery Slope Fallacy' safsataları, bu akıl yürütme aracını kullanmaya çalışırken düşülebilecek bilişsel tuzaklardır.

 

Görselin konuyla ne alakası var diye düşünenler olabilir.

 

Nature dergisinde yayınlanan bir kısa makalede, kadın 100 metrecilerin, 2156 yılında erkek 100 metrecileri geçeceğine ilişkin çalışmaya yer verilmiş.

 

Doğrusal regresyon kullanan yazarlar, makalelerinin saygın bir bilimsel dergide yayınlanması için gereken şartları harfiyen yerine getirmişler. Ayrıca ilgi çekici bir kehanet içerdiğinden, yayın şansı bulmakta zorlanmamışlar.

 

Biostatistic uzmanı Kenneth Rice, makaleyi eleştirmek için veri setini incelemek yerine, 'Reductio ad Absurdum' aracını kullanmış.

 

Aynı analiz ile, 2636 yılından sonra 100 metre zamanlarının, sıfır saniyenin altına düşeceği ilginç durumların ortaya çıkacağına vurgu yapmış.

 

İlgili makale linki;

 

https://www.nature.com/articles/431525a

 

 

 

 

Özünde, doğal olanın iyi; yapay/sentetik/insan yapımı olanın ise kötü olduğu çıkarımında bulunan hatalı akıl yürütme türüdür. 

 

Market raflarında, sabah sağlık programlarında, aşı ve GDO karşıtlarının söylemlerinde sıklıkla rastladığımız bir olgudur.

 

İçerisinde “Doğal” kelimesi geçen envaiçeşit ürün ambalajına rastlıyoruz marketlerde. Benim için en ilginç olanı “Doğal İnek Sütü” ibareli ürünler. Doğal olmayan inek sütünün ne olduğunu araştırdım, bulamadım. Hayal gücümü zorladım ama nafile. Çiğ/işlenmemiş süt yerine kullanıyorlar sanırım.

 

Ülkemizde doğal kelimesi aslen, ‘Sahtekarlık yapmadık…’ anlamında kullanılıyor galiba. Yani, “Gerçek Ürün”, “Tarım Bakanlığı Taklit ve Tağşiş Listesine Girmeyecek Ürün” ifade edilmek isteniyor.

 

Markette mantar satılan reyona geldiniz. Çeşit çeşit doğal mantarlar var, kültür mantarlarının yanında. Kafa yapanı, zehirli olanı… Sonuçta doğalsa iyidir.

 

Doğal besin destekleri tavsiyeleri maskesi ile, aslında farmakolog ve hatta hekimliğe soyunmuş şifacılara rastlıyoruz, yıllardır sabah programlarında.

 

Hastalıklara sebep olan bakteri ve virüsler de doğal olduğundan iyi olmalılar. Bunların vereceği zararları önlemeye yönelik geliştirilen aşılar ve ilaçlar ise doğal değillerse uzak durulmalı herhalde.

 

Bu yanılgı ile karıştırılan “Doğalcılık Yanılgısı – Naturalistic Fallacy” adında bir başka kavram daha var. G.E. Moore’un kitabı ‘Principia Ethica’da incelediği.

 

Bu daha çok, hoş ve arzu edilen gibi doğal özelliklerden indirgenen ahlak yaklaşımını eleştiriyor. David Hume’ın “Olan ve olması gereken problemi” ile ilişkilendiriliyor.

 

Benim zaman zaman kafa karışıklığı yaşadığım başka bir doğallık konusu daha var. Antik Yunan’da ele alındığı haliyle doğallık konusu.

 

Antik Yunan’da doğal olan kavramı, doğanın işleyişinden ve kanunlarından çok, insanların davranışlarını yönlendiren normlar üzerinden tanımlanmış.

 

Başka bir ifade ile benim yaşadığım kafa karışıklığı, bir konuda karar vermek gerektiğinde ve rasyonelliğin tıkandığı yerde, doğal olan hareket tarzının ne olduğu ile ilgili.