Çarşamba, 05 Ocak 2022 08:08

SESSİZ KANIT PROBLEMİ

Yazan

 

 

Tanrı tanımaz Diagoras'a, tanrılara dua eden ve sonrasında çıkan fırtınadan sağ kurtulmuş inananların resmedildiği tabletler gösterilir ve sorulur.

 

"Bu da mı gol değil Diagoras ? Dua ettikleri için kurtuldular."

 

Diagoras soruyla cevap verir.

 

"Dua ettikten sonra boğulmuş olanları resmeden tabletler nerede ?"

 

Hikaye bundan iki bin yıl önce yaşamış Cicero tarafından aktarılmış.

 

Fırtınadan kurtulamadıkları için hikayelerini anlatamayanlar aslen sessiz kanıt problemine vurgu yapıyor.

 

Survivorship bias ile benzerlikler içeren bir yanılgı türü.

 

"Çocuktur kirlenir...Tomo ile temizlenir...." reklam sloganını hatırlayanlar vardır. Reklamın hoşluğuna rağmen, slogan başından beri beni rahatsız etmiştir.

 

Reklamın ortaya çıkışının çok öncelerinden başlayarak; gerek berber muhabbetlerinde, gerek arkadaş sohbetlerinde gündeme gelen, hijyen-bağışıklık sorunsalına benzetmem ile alakalı sanırım bu rahatsızlık.

 

Hijyenin o kadar da gerekli olmadığını savunan grup, argümanlarını hijyene dikkat etme lüksü olmayan fakir ailelerin çocuklarının sağlıklı ve hastalıklara karşı dayanıklı oldukları savıyla gerekçelendirirler çoğunlukla. Hindistan'da yaşayan çocukların sağlıklı ve güçlü olduklarına kadar el arttıranlar çıkar ara ara.

 

Doğrudur, hijyen şansı olmayan çocukların da önemli bir kısmı hayatta kalır. Hikayelerini anlatamayanlar ise, sessiz kanıtlar olarak tarihte yerlerini alır.

 

Başkaca sessiz kanıtlar da vardır kanımca. Ancak ispat edecek verilere sahip değilim.

 

Bulundukları ortam sebebiyle sürekli hastalıklara maruz kalan çocukların, atlattıkları her hastalıktan kalan marazların toplamı sebebiyle, orta ve uzun vadede karşılaştıkları sağlık ve yaşam kalitesi sorunları gibi.

 

Kurumsal tarafa geldiğimizde ise, ara ara rastladığımız,

 

- "Başarılı olan insanların ortak özellikleri",

 

- "Nasıl Unicorn yaratılır? 10 başarılı Unicorn örneği üzerinden bir inceleme"

 

vb çalışmalarda görürüz sessiz kanıt problemini.

 

Başarılı olmuş Unicorn'larla aynı yeteneklere sahip olan, aynı aksiyonları alan, binlerce hatta onbinlerce parlak fikir, start up mezarlığında yerini almıştır.

 

Aynı şekilde, başarısız insan mezarlığında da; başarılı insanlarla aynı yeteneklere sahip, aynı davranış ve aksiyonları sergilemiş yüzbinlerce insan vardır.

 

Bunların hikayeleri rating almadığından, sessiz kanıtlar aleminde boşlukta savrulan daha önceki hikayelerin yanındaki yerlerini alırlar.

 

Kanseri nasıl yendim hikayecileri de sessiz kanıtlara ilişkin körlüğümüzden faydalanır.

 

Önerilen ruhsal/zihinsel reçeteyi uygulayan ve istatistiklere dahil olanlar, kitap yazamadıkları için seslerini duyuramaz.

 

Sessiz kanıtlar akademik ortam için de değer yaratabilir.

 

Akademik çalışmalar ancak anlamlı sonuçlar vermesi ve bazı dergiler için ilgi çekici bulunması durumunda yayınlanma şansı elde edebiliyor.

 

Herhangi bir alanda literatür taraması yapıldığında, sadece yayınlanmış deney ve çalışmalara ulaşılabiliyor.

 

Yayınlanmış çalışmaların 1.000, belki 10.000 katı kadar araştırma, yayınlanmamış akademik çalışmalar/deneyler sessiz evrenine göç ediyor.

 

Oysa başarısız deney ve denemelerden de öğrenecek çok şeyimiz var.

 

Yeni bir girişim fikri olarak buraya bırakmış olayım. Başarısız/yayınlanmamış akademik çalışmalar veritabanı.

 

Kriminal profilleme kavramı suç ve suçlu takibi için kullanılan, Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz bir kavram.

  

Filmlerde işe yarayan ve seyretmesi keyifli bir süreç olan bu kavram da sessiz kanıt problemi barındırır.

 

Profilleme ile ancak başarısız ve enselenmiş suçlular için davranış tarzı ile kişilik özellikleri eşleştirmesi yapabilirsiniz.

 

Başarılı suçluların davranış tarzları, yöntemleri ve kişilik özellikleri; ya kendileri ile birlikte mezara gidecek, ya da usta çırak ilişkisi ile bir sonraki nesile aktarılacaktır. Kurgu olduğu düşünülen suç romanları ile kanıt olarak kalıcılık kazanması da mümkün.

 

Başka bir ifade ile, kriminal profilleme sadece başarısız suçluları yakalamada işe yarayan bir yöntem gibi duruyor.

 

Başarı/başarısızlık alanının ne olduğu ve büyüklüğü değerlendirmede önemli. Rastlantısallık her alanda eşit etkiye sahip değil.

 

Rastlantısallığa pozitif taraftan bakarsak şans faktörü, negatif taraftan bakarsak risk faktörü olarak değerlendiriyoruz.

 

Çok büyük başarılar büyük rastlantısallığın bulunduğu alanlarda hayat bulabiliyor.

 

 

Elon Musk ve Steve Jobs dişçi olsalar, yeteneklerini ve başarıya ilişkin yöntemlerini dişçilik alanında sergileseler, isimlerini duyma ihtimalimiz olmazdı sanırım.

 

 

Pazar, 02 Ocak 2022 10:57

SENİN HİKAYEN – DERLEME MAKİNASI

Yazan

 

Beyin karşılaştırma, derleme ve hikayeleştirme makinasıdır.

Önceki derlemeleriyle eşleştirme yapmaya meyillidir. Her yeni durumu objektif olarak tüm detaylar ile analiz etmez. Önceki tecrübelerinden oluşturduğu hikayelere uydurmaya çalışır.

Çoğunlukla bu hikayelere uydurmak için gerçeği çarpıtır. Duygular bu uydurma sürecinin sosudur. Nadiren eski hikayeleri yeni bilgilerle günceller. Bu güncellemeler majör değildir. Daha çok resmi ayrıntılandırmak ve renklendirmek benzeri güncellemelerdir.

Ana hikayenin (benlik, bilinç, değerler bütünü) değişmesi çok zordur. Yaşın ilerlemesi ile neredeyse imkansızlaşır.

Yeni karşılaştığı olaydaki objeleri çocukluktan itibaren beyninde oluşturmuş olduğu prototiplerle ( Örneğin, otomobil, masa, ağaç, nehir vb) karşılaştırıp, eşleştirmeye çalışır.

Olayın aktörlerini ise sterotiplere uydurmaya çalışır. (Örneğin, gavur, muhafazakar, mütedeyyin, vatansever, hain, z kuşağı, yobaz ihtiyar, marjinal genç vb). İyilerin ve kötülerin tanımı bellidir. Tüm aktörler bu iki ana gruptan birisine dahil edilir. Bu gruplara dahil edilmeyenler etkisiz eleman grubunda yer alır.

Aslen beynin bu çalışma tarzı o kadar da kötü değildir. İnsan beynine hız ve saklama/geri çağırma kapasitesi ile ilgili avantaj sağlar.

Diğer taraftan, gerçekle örtüşmeyen yargılarımızın ve hatalı kararlarımızın bir kısmı bu çalışma şeklinin olumsuz yan etkileri arasındadır.

Bu yapıdan haberdar olmak, rasyonel düşünme yolunda atılacak önemli bir adımdır.

Süreç otomatik olduğundan, farkındalık tek başına yeterli değildir.  Olası olumsuz yan etkilerinden kaçınmak ek bir çaba ve pratik yapmayı gerektirir.

Rasyonel düşünme sadece başkalarının anlattığı hikayelere karşı değil, kendi beynimizin hikayeleştirme eğilimine karşı da uyanık olmayı gerektiriyor bir anlamda.

 

 

-“Bizde öyle bir bilgi yok…”

 

-“Hiç mi yok ?”

 

-“Yok…. Biraz var…”

 

‘Varlığına ilişkin kanıt olmamasının, yokluğun kanıtı olduğu’ çıkarımı olarak ifade edilebilecek bir safsata/yanılgı türü.

 

Onbeşinci yüzyıl Avrupasında;

 

I.           “Bugüne kadar Atlas Okyanusunda batıya doğru yaptığımız seyirlerde, bilinen birkaç ada dışında herhangi bir büyük kara parçasına rastlamadık.”

 

şeklinde açıklamalar yapıldığını düşünün. İnsanlar bir süre sonra bunu;

 

II.         “Atlas Okyanusunun batısında herhangi bir kara parçası olmadığı kanıtlandı.”

 

olarak hatırlayacaklardır.

 

İnsan beyni yukarıdaki iki ifadenin birbirinden farklı olmadığını düşünmeye meyillidir.

 

Aslen bunun da üzerinde bir hatalı akıl yürütme biçimi, Round Trip Fallacy.

 

Örneğin batı ülkelerinde şöyle bir çıkarım söz konusu.

 

I.           ‘Neredeyse teröristlerin tamamı Müslümandır.’

 

II.         ‘Neredeyse bütün Müslümanlar teröristtir’

 

Batı ülkelerinin yaşadığı/algıladığı terör olayları için birinci ifade doğru olabilir. Ancak, bir süre sonra insanlar ikinci ifadeyi ilki yerine kullanmaya meyil gösterirler. İkisi arasında çok büyük farklılık bulunmasına rağmen.

 

Benzer bir hatalı akıl yürütme biçiminin, İBB ile ilgili müfettiş soruşturmasının gerekçesinde olması kuvvetle muhtemel.

 

Bu hatalı akıl yürütme biçimi için diğer bazı örnekler.

 

“Ben X partililerin büyük çoğunluğu aptaldır demedim. Ama aptalların büyük çoğunluğu X partili…”

 

“Ben size başarı her zaman yetenek/beceri ile ilgili değildir dedim. Siz başarı şanstır dediğimi ima ediyorsunuz.”

 

Not : Örneklerin bir kısmı, Nassim Taleb’in Siyah Kuğu kitabından alınmıştır.

Cuma, 24 Aralık 2021 08:33

BAŞKALARI ADINA KARAR ALANLAR

Yazan

 

 

Sadece bizi etkileyen kararlar dışında, başkalarını etkileyen kararlar almamız da söz konusu.

 

Liderler/yöneticiler, meslek profesyonelleri, politikacılar vb konumda yer alanlar sıklıkla başkalarını ilgilendiren kararlar vermek durumunda kalırlar.

 

Görselde, bir tıp hekiminin hastası ile ilgili vereceği karara ilişkin bazı detayları sıraladım.

 

Örnek durumda tedavi için üç farklı ilaç alternatifi mevcut. Başarı şansı % 95 ile en yüksek ilaç 1 no’lu alternatif.

 

Karar sonucundan faydalanacak hasta açısından düşünüldüğünde hekimin 1 no’lu ilaç yönünde karar vermesi gerekir.

 

Diğer taraftan ilacın ödemesini yapacak olan sigorta şirketi 1 no’lu ilacı ödememektedir. Kalan iki seçenekten, % 85 başarı şansı ile daha iyi olanı 2 no’lu ilaçtır.

 

Yine hasta açısından düşünüldüğünde, hekimin 2 no’lu ilacı reçete etmesi beklenir.

 

Ancak, 3 no’lu ilacın pazarlamasını yapan şirket, ilacı reçete eden hekimlere hoş promosyonlar sağlamaktadır. 2 no’lu ilaç için herhangi bir promosyon söz konusu değildir.

 

Sizce hekim hangi ilaç ile ilgili karar alacaktır ?

 

Alınan kararlarla ilgili 3 tarafın varlığından bahsedilebilir.

 

1)  Karardan faydalanan/ürünü kullanacak olan

2)  Karar alan

3)  Kararın bedelini ödeyen/kararı onaylayan

 

Bu üç tarafın tek kişi olduğu durumlarda karar mekanizması nispeten basit olarak değerlendirilebilir.

 

Zaman zaman bu 3 tarafın 2 farklı kişi, örnektekine benzer bazı durumlarda ise 3 farklı kişi/grup olması söz konusu olabilmektedir.

 

Kurumsal eğitim kararlarında da benzer bir durumdan bahsedilebilir.

 

1)  Ürünü Kullanacak Olan : Eğitime Katılacak Kurum Personeli

2)  Karar Veren : Eğitim/İnsan Kaynakları Profesyoneli

3)  Onay Veren/Ödeyen : Üst Yönetim

 

Kararların başarısı, ürünü kullanacak olan tarafın faydasının öncelik olarak belirlenmesi ile doğru orantılıdır.

 

Politik karar alıcı aktörler için de benzer bir durumdan bahsetmek mümkündür.

 

Ülkemizde alınan politik kararları, karardan faydalanacak grubun mu (halk), yoksa kararı veren grubun mu (politikacılar) çıkarlarının gözetildiğine bakarak yorumlamak mümkündür.  

 

 

 

 

‘Dunning-Kruger Sendromu’ artık popülerliğini kaybetmesine rağmen, yeni denk gelenler için bir “AHHAAA….” anı yaratması sebebiyle ara ara tekrar paylaşımlarını görüyor olmamız olası.

 

Paylaşanlar olarak doğaldır ki, x ekseninde sağ tarafta bir yerlerde değerlendiriyoruz kendimizi.

 

Peki, Dunning-Kruger eğrisinde değişim yaratmak  mümkün mü ? Çok sayıda insanın ‘Metacognition’ kavramı hakkında bilgi sahibi olması halinde olası gözüküyor.

 

Metacognition, kavramın mucidi John H. Flavell tarafından; kişinin kendi bilişsel süreçleri hakkında bilgi sahibi olması ve bu bilgiyi kendi bilişsel süreçlerini kontrol etmek için kullanması olarak tanımlanmış.

 

Bir anlamda kişinin ne bildiğinin ve ne bilmediğinin bilincinde olması.

 

Ek olarak, bilmeyle ve öğrenmeyle ilgili kendi sınırlarının ve potansiyelinin farkındalığı.

 

Veriyi anlamlandırma ve bilgiyi hafızadan geri çağırma konusunda kendi kişisel özelliklerini ve tercihlerini belirleyebilmesi.

 

Örneğin, sürekli erteleme sorunundan muzdarip bir kimse, erteleme davranışının arka planındaki düşünsel süreçlerinin farkına varabilirse, bu sorunun üstesinden gelme konusunda etkili yöntemler geliştirebilir.

 

Öğrenme sürecinizin arka planında vuku bulan düşünsel süreçler ile ilgili farkındalık sahibi olabilirseniz, etkin öğrenme önünde engel oluşturan düşünsel süreçleri yönlendirmek veya daha etkili düşünsel süreçlere odaklanmak mümkün olabilir.

 

Kendi düşünsel süreçlerimizi bilmek, problem çözme, karar alma, yaratıcı fikir geliştirme benzeri farklı alanlarda zorlukla karşılaştığımızda; analitik düşünme, hızlı karar alma, sezgisel düşünme, yaratıcı düşünme, stratejik düşünme ve rasyonel düşünme modlarından uygun olan birisine geçiş yapacak şekilde düşünsel süreçlerimizi düzenleme imkanı sağlayabilir.  

 

 

 

 

 

Etnik, cinsiyet, cinsel tercih ve dini inanç merkezli ayrımcılıklara ek olarak gül gibi yeni bir ayrımcılık çeşidi yeşeriyor. Genç/yaşlı ayrımcılığı.

 

İşe alım uygulamalarında yaşanan örneklerini son dönemde konu ile ilgili Linkedin paylaşımlarının artan sıklığından görebiliyoruz.

 

Geçen denk geldiğim bir işe alım paylaşımında, paylaşım sahibi tarafından açık ve net ortaya koyuluyordu.

 

Start up kurucusu genç girişimcimiz, yaşlı amcaların start up eko sistemine iş başvurusunda bulunmasını garip/uygunsuz olarak değerlendiriyordu.

 

Üzerine bugün ülkenin geldiği durumun sorumlusunun yaşlı insanlar olduğunu dillendiriyordu.

 

Teknik/mantık olarak yanlış değil. Bugünün gençlerinin geçmişte yapılanların sorumlusu görmek mantığa ters. Doğal olarak bugün olumsuz bir resim varsa, bunun kısmen sorumlusu yaptıkları veya yapmadıkları ile bugün yaşlı grubundaki insanlar.

 

Diğer taraftan, bu insanlar geçmişte yaşlı değillerdi. Kendi gençlik dönemlerinde bugünün gençleri gibi onlar da durumu beğenmeyip, kendinden önceki nesilleri yeterince iyi performans göstermedikleri için suçluyorlardı. Örtük veya alenen.

 

20-30 sene sonra yeni gelen nesil bugünün gençlerini suçlayacak ve beğenmeyecek.

 

Z kuşağı güzellemelerinin de mevcut durumu pompalama yönünde etkileri olduğunu düşünüyorum.

 

Bu beğenmeme durumu, yeni gelen neslin bir öncekinden daha iyi olduğunun veya olacağının garantisi değil. Neslin iyi olup olmaması ise, ortaya nasıl bir sonuç çıkacağının tek belirleyicisi değil.

 

Ek olarak, her neslin içerisinde vasatlara ek olarak, iyi ve çok iyiler oldu ve olacak.

 

İyi bir girişimci, kafasındaki kalıplardan, sterotiplerden ve önyargılardan kurtularak; potansiyel insan kaynağı içerisinden en nitelikli/uygun olanları seçebilen ve onları vizyonu doğrultusunda çalışmaya ikna edebilendir.

 

‘Unconscious Bias’, bir kişinin ait olduğu grup sebebiyle, sahip olmadığı özelliklerin varmış gibi değerlendirilmesi ve/veya sahip oldukları özelliklerin göz ardı edilmesi şeklinde ortaya çıkan bir düşünsel yanılgı.

 

Adından anlaşılabileceği üzere çoğunlukla otomatik ve farkında olmadan ortaya çıkan bir durum. Sterotipler bu yanılgının temel kaynağı.

 

Aslen sterotipler işimizi kolaylaştıran sosyal kısa yollar. Sosyal çevremiz ile ilgili fazla zihinsel efor sarf etmeden hızlı bir şekilde karar almamıza yarıyor.

 

Diğer taraftan, önyargıların ve ayrımcılığın temeli de burada atılıyor.

 

Kontrol ihtiyacı duyanların, yeterli zihinsel kapasiteye sahip olmayanların ve sosyal çevresiyle ilgili kararlar alırken zihinsel kapasitesini başka alanlarda kullanmak zorunda kalanların sterotiplere daha fazla başvurduğu gözlemlenmiş.

 

Unconscious bias, grup içi ve dışında farklı çalışıyor. Diğer grup üyelerinin birbirlerine benzer tek tip özellikler taşıdıklarını, kendi grubundaki bireylerin ise daha çeşitli ve özgün özellikleri olduğunu kabul ediyor. Diğerleri ile kendi grubu arasındaki farklılıkların abartılması da bir diğer gözlemlenen durum.

Pazartesi, 29 Kasım 2021 09:46

NASIL LİDER OLUNUR ?

Yazan

 

İnsanlar kendileri/grubu için en iyi kararları alan veya alacağına inandıkları insanları lider kabul etmeye/seçmeye meyillidir.

 

'En iyi karar' tanımı içinde karar alma yetkinliği kadar; kararlarda kendilerinin ne kadar gözetileceğine/kayrılacağına ilişkin algılar da rol oynar.

 

Lideri seçecek olanın ahlak ve erdem seviyesine bağlı olarak, grubun tüm üyelerine ve hatta grubun rakiplerine adil muamele edilmesi kabul/seçim kriteri olabilir.

 

Genellikle olan ise, birey olarak veya ait olunan alt grup olarak liderin kararlarında ne kadar kayrılacağı algısı ile lideri belirlemektir.

 

Bizden/bizim gibi tanımlaması bu açıdan önemlidir.

 

Rakiplerle/düşmanlarla mücadelede en iyi kararları alacak, grubu başarıya taşıyacak kişi illüzyonu belirleyicidir.

 

Düşman/rakip tanımlama (hayali de olsa) bu açıdan gereklidir.

 

Değerlendirmede nesnel gerçeklik değil, oluşturulan algı ön plandadır. Yani lider adayı iyi bir hikaye anlatıcısı, umut taciri, hayal satıcısı olmalıdır.

 

Düşmanlarla/rakiplerle mücadelede en iyi kararları alacak kişiyi lider seçme dürtüsünün arkasında da bireysel fayda söz konusu aslen.

 

Grup yenilirse bireysel olarak zarar görme durumu ortaya çıkacak. Bundan kaçınmanın yolu düşmana/rakibe karşı en iyi kararları alacak kişinin arkasında saf tutmaktan geçiyor.

 

Burada yanlış bir şey olmamakla birlikte, lider adayları veya liderler tarafından kullanılan bir durumdur.

 

Örneğin yanlış kararlarınız sebebiyle ekonomi kötüye gidiyor. Desteği kaybetmeye başladığınız bir ortamda, gerçekte var olmayan dış güçler/faiz lobisi/ekonomik tetikçiler tanımlaması ile hayali bir düşman oluşturuyorsunuz. Artık düşman var ve insanlar bunlarla en iyi savaşabileceğini düşündüğü kişinin arkasında tekrar saf tutuyor. Olmayan düşmanı belirleyen, doğal olarak o düşmanla savaşta en iyi kararları alabilecek lider adayı oluyor.

 

Liderin kararları, kaynakların grup üyeleri arasında nasıl paylaştırılacağı, kimlerin ödüllendirileceği/cezalandırılacağı, kimlerin hangi pozisyonlarda görevlendirileceği, kimlere hangi yükler ve sorumluluklar verileceği benzeri hususları şekillendirmektedir.

 

Grup üyesi bu kararlar sonucunda karlı çıkan tarafta olmakla ilgili beklenti içerisindedir. Bu beklentiyi karşılayacak kararları alacağına inandığı kişiyi lider olarak seçmek eğilimindedir. Lider adayının geçmiş kararları bu inancı besleyebilir.

 

Bu inancı destekleyen diğer husus benzerlik algısıdır. Lider adayına ilişkin, 'Benim gibi düşünüyor', 'Benim üst kimliğime sahip', 'Benim geldiğim çevreden geliyor', 'Bizim ekolden' benzeri tanımlamaların arka planında benzerlikten hareketle kayrılma beklentisi söz konusudur.

 

Bir seçim yapması söz konusu olduğunda beni seçecek. Beni diğerlerinden daha fazla kollayacak. Kaynakların daha fazla kısmını bana paylaştıracak. Liderin ve benim ait olduğum alt grup, kararlardan en çok faydalanan grup olacak.

 

Şu an ülkemiz siyasetindeki liderlik oluşumunun temelinde bu mekanizma geçerlidir.

 

Siyasetteki liderlik mekanizması böyle, kurumsal tarafta veya diğer örgütlenmelerde durum farklı mı ?

 

Bazı iyi örnekler dışında diğer tüm örgütlenmelerde de benzer bir yapı söz konusu.

 

 

Nesnel gerçeklikten algıya, oradan bilgiye ve takibinde dile uzanan yolculuğu anlamak için DIKW piramidi faydalı bir çerçeve sunuyor.

 

İngilizce Data (Veri), Information (Enformasyon), Knowledge (Bilgi) ve Wisdom (Bilgelik) kelimelerinin baş harflerinden oluşuyor. Piramitin tabanında veri var. Hiyerarşik bir yapıda sırayla yukarı doğru tırmanılıyor.

 

Veri (Data), nesnel gerçekliğe ilişkin bir olguyu veya uyaranı betimleyen işaret veya sinyalleri ifade ediyor. Sayılar, harfler, kelimeler, semboller vb. formlarda karşımıza çıkıyor. Standart hale getirilmiş metriklere referansla tanımlandıkları için yanlış veya doğru değeri alıyorlar. Yorumlanmadıkları sürece bir anlam içermiyorlar. Bu yüzden bilgisayarlarca kolayca işlenebiliyorlar.

 

Enformasyon (Information), verilere anlam katacak veya amaç veren bağlam eklendiğinde ortaya çıkıyor. Verilerin, temsil ettikleri durumu açıklayacak şekilde; cümleler, fonksiyonlar veya sorular şeklinde organize edilmesiyle hayat buluyor. Enformasyon, kim, ne, nerede benzeri soruların cevabını veriyor çoğunlukla.

 

Bilgi (Knowledge), çok sayıda enformasyon kaynağının, zamana yaygın bir şekilde bireysel olarak sentezlenerek, kavramsal bir yapıya kavuşturulması veya başka bir ifadeyle kişisel olarak anlamlandırılması ile ulaşılan seviyeyi ifade ediyor. Oluşma aşamasında tecrübe, öngörü ve değerler de devreye giriyor. Çoğunlukla nasıl sorusunun cevabı oluyor. Örtükler ve öznel boyutları var. Nesnel hale getirilebilirlerse enformasyona indirgenmiş oluyorlar.

 

Bilgelik (Wisdom), bir farkındalık durumu. Paradigma veya ilkeler dizisi olup, nihai bağlam ve referans çerçevesi. Bilgilerin bütünü üzerine sorulan neden sorusunun cevabı ile açıklanabilen büyük resim. Doğru/yanlış, etik/etik olmayan ayrımının yapıldığı seviye. Ulvi amacı (greater good) gerçekleştirmek için yapılması gerekenin cevabı.

 

DIKW, alt seviyelerin daha üst seviyeler için malzeme veya yapı taşlarını oluşturduğu bir çerçevedir.

 

Hiyerarşide yukarı çıkmak, yapı taşlarını doğru yöntemlerle sentezleyebilen bir akıl yürütebilme becerisi gerektirir.

 

Analitik akıl yürütme denilen şey ise, piramitte üst seviyelerde yer alan aşamalardan aşağıya doğru hareket ederek, genellemelerin bileşenlerini ve aralarındaki ilişkileri tespit edebilmekten geçer.

 

Piramitte yukarı çıkıldıkça, daha fazla bağlama, anlama ve öznelliğe ulaşılması söz konusudur.

 

Bilgisayarlar klasik kullanımda piramidin ‘Veri’ ve ‘Enformasyon' katmanlarında faaliyet gösteriyorlar. Yapay zeka çalışmaları piramidin ‘Bilgi’ katmanını hedefliyor şu aşamada.

 

Yapay zekadan sonraki aşama ‘BİLGE ZEKA’ (Wise Intelligence) mı acaba ?