Zihnimizdeki kalıplara uymayan kanıtlar ve örneklerle baş etme çabamızın bir ürünü ‘Gerçek İskoç Safsatası’. İlk olarak Antony Flew tarafından ortaya atılmış.
Sert abi ; “Kahve şekersiz içilir”
Eleştiren adam : “Geçen bir barista şekerin kahve aromasını kuvvetlendirdiğini söyledi”
Sert abi : “Hiçbir gerçek kahvesever kahveyi şekerli içmez”
Beynimizin bu safsatayı üretirken söylemeye çalıştığı;
1) Bu kanıt veya örnek üzerine bu konuda ek araştırma yapamam.
2) Konu ile ilgili yargımı/inancımı değiştirmek istemiyorum.
3) Sana da bir cevap vermek lazım.
4) Ne şiş yansın, ne kebap. “Gerçek kahveseverlik bu değil.”
Kurumsal hayatta ajitasyon amaçlı sıklıkla kullanılan bir safsatadır.
Lider : “Bu rapora pazartesi günü ihtiyacımız var. Her zamanki gibi mükemmel bir iş çıkaracağına inanıyorum.
Çalışan : “İş yüküm diğer ekip üyelerinin iki katı. Daha adil bir görev dağılımının toplam verimi artıracağını düşünüyorum.”
Lider : “Senin güçlü yönlerinden birisi de bu analitik bakış açın. Diğer taraftan, gerçek takım oyuncusu bu tip detaylarla vakit kaybetmez.”
1) “Çalışsaydın başarılı olurdun.”
2) “İyi fikir olsaydı tutardı.”
Yukarıdaki ifadeler tanıdık geliyor mu ? Size mi söylendi ? Yoksa siz bir başkası için mi kullandınız ? Ya da özeleştiri yaparken kendinizle ilgili ulaştığınız yargılar mı bunlar?
Koşulun reddi çok sık karşılaşılan safsatalardan bir tanesi. Yukarıdaki şekillerle söylendiğinde, bunun neresi safsata diye düşünebilirsiniz. Daha formal argüman hallerine bakalım.
1) Eğer çalışırsan başarılı olursun. Başarılı olamadın o zaman çalışmadın.
2) Eğer iyi bir fikir ise tutar. Tutmadı o zaman iyi fikir değil.
Sonucun gerçekleşmesi için, argümanda belirtilen koşul dışında en az bir farklı koşulun bulunması, devamındaki çıkarımı geçersiz kılar.
Yani başarısız olmanın veya fikrin tutmamasının koşullarda belirtilenden farklı sebepleri olabilir.
Argümanda belirtilen koşulun gerçekleşmediğine ve bunun doğrudan sonuçla ilişkisi olduğuna yönelik kanıt ortaya koyulmadan varılacak yargı geçersizdir.
Eleştirel düşünme konusunda en kolay mesafe alınacak ve hayatınıza katkı sağlayacak safsatalardan biridir.
Safsataya birkaç farklı örnek daha.
Bütün arkadaşlarımın çocukları davranış bozukluğu sergiliyor. Psikologlar bunun aşırı zekadan kaynaklandığını söylüyormuş. Benim çocuğun davranış bozukluğu göstermiyor, o zaman aşırı zeki değil.
Başarılı insanlar bu 7 özelliği sergiliyormuş. Ben sergilemiyorum o zaman başarılı değilim.
Zeki insanlar anti sosyal ve depresif oluyormuş. Ben depresif değilim ve sosyal biriyim. O zaman zeki değilim.
‘İlk Türk Unicorn’u nasıl yaratılır ?’ çalışması (hayali):
Unicorn’u yaratacakların özellikleri (varsayımsal);
- Girişimci,
- Teknolojiyle aşırı haşır neşir,
- Rekabetçi,
- Değişim sever.
Kim olabilir bu insanlar ? Hıımmm! Z kuşağı özellikleri bunlar.
Çalışma sonuçlarının sunumu muhtemelen şöyle olacak.
Konu ile ilgili ayrıntılı çalışmalar yapıp, milyon dolarlar ödeyerek yurt dışından gerekli danışmanlıkları aldık. İlk Türk Unicorn’u Z kuşağı arasından çıkacak. Bu çerçevede, Z kuşağına destek ve hızlandırma çalışmaları yapılmasına yönelik sistem oluşturduk.
Conjunction Fallacy, aslen bileşik olasılık kavramı çerçevesinde şekillenen bir yanılgı. İki birbirinden bağımsız olayın aynı anda gerçekleşme olasılıklarının, bu olayların tek tek gerçekleşme olasılıklarından daha düşük olmasıyla alakalı bir yanılgı.
İlk Türk Unicorn’unun bir Z kuşağı tarafından yaratılacağı yargısı ile ilgili bağımsız olasılıklar (farazi) şöyle olsun.
1) Türkiye’den Unicorn çıkma olasılığı % 1
2) Potansiyel içinde Z kuşağı oranı % 20
3) Türkiye’den Z kuşağı Unicorn’u çıkma olasılığı Binde 2 (%1*%20=%0,2)
Örnekte görüldüğü gibi, verilen karar % 1‘lik olasılığı pas geçip, binde 2’lik olasılığa odaklanmayı içeriyor.
Bu yanılgının sorumlusu ‘Representativeness Heuristic’ denilen beyin kısayolu. Unicorn denilince akla gelen insan görüntüsü ve/veya yaratıcılarını tanımlayan özelliklerin akla getirdiği görüntü Z kuşağı ise, tek tek olasılıkları hesaplayıp karşılaştırmıyor insan beyni. O görüntüyü daha olası olarak algılıyor.
Kurumsal hayatta lansmanı yapılan projelerin bir kısmında bu tür hatalara rastlamak mümkün. Özellikle tribünlere oynayan çalışma/proje grupları, güncel ve popüler tasnif gruplarından (x-y-z kuşağı, kırmızı-sarı-yeşil-mavi karakter vb.) sadece bir kısmına odaklanarak potansiyellerini daralttıklarının farkına varmıyorlar çoğunlukla.
Olasılıkların doğru hesaplanıp, kaynakların olasılıklarla orantılı dağılımı veya önceliklendirme için rasyonel gruplandırma bu değerlendirmenin dışında doğal olarak.
En sık karşılaşılan safsatalardan birisidir. Kelime anlamı olarak sonucu doğrulamak olarak çevrilebilecek bu kavram; gerçekleşmiş bir sonuca bakarak, koşulun da sağlandığını varsaymak olarak tanımlanabilir.
1) Teröristsen, hükümeti protesto eden gösterilere katılırsın.
2) Hükümeti protesto eden gösterilere katıldın. O zaman teröristsin.
Bir numarada ortaya konulan akıl yürütmedeki koşul sonuç ilişkisi doğru dahi olsa; sonucun gerçekleşmesini doğrulayan birden fazla koşul mevcuttur. Bu da iki numaradaki kesin yargıyı geçersiz kılar.
Tüm bireylerin onaylamadığı veya beğenmediği hükümet uygulamalarını barışçı bir şekilde protesto etme hakkı olduğu evrensel gerçeğinden hareketle; koşul kümesi terörist + çok büyük bir insan topluluğunu ifade etmektedir.
Bu fiili durum dikkate alındığında, gösterilere katılanların terörist olma olasılığı matematiksel olarak çok küçüktür ve iki numaradaki yargıyı genelleme yapacak şekilde değiştirmeye çalışsanız dahi anlamsız kalacaktır.
İnsan beyninin bu safsatayı fark edebilmesi zor olduğu için, politikacılar tarafından bilinçli ve yanıltma amaçlı olarak çok sık kullanılan safsatadır.
“Geçim sıkıntısı çekiyorsan iphone alamazsın. İphone kullanıyorsun o zaman geçim sıkıntısı çekmiyorsun.” akıl yürütmesi de aynı safsatanın sonucudur.
‘Regression to the Mean-Ortalamaya Meyil’, aşırı uçlarda ortaya çıkan sonuçların, takip eden ölçümlerde ortalamaya doğru hareketini tanımlayan bir kavram. İşin içinde bir miktar raslantısallık olması gerekiyor.
Ödül ve cezaların doğru kurgulanması, organizasyonların başarısında önemli bir unsur. Etkin bir ödül ve ceza sistemi için ön şart ise performansın ve dolayısıyla başarının doğru ve objektif olarak değerlendirilmesi.
Benzer şekilde, pozitif ve negatif geri bildirimlerin doğru kullanımı, eğitimlerin etkinliğini artırmada önemli bir fonksiyona sahip.
Yapılan çeşitli araştırmalarda, perfomans artışı için; ödülün cezaya, pozitif geri bildirimin negatif geri bildirime üstün olduğu ortaya konmuş.
Bununla birlikte, deneyimle öğrenen bir varlık olduğumuzdan, bazen aksini düşünmemiz söz konusu olabiliyor.
‘Hızlı ve Yavaş Düşünme’ kitabında Daniel Kahneman konuyu yaşadığı bir örnekle açıklıyor.
Avcı pilotların eğitim sürecinin geliştirilmesi konusunda yaptığı konuşmasında, ödülün cezaya üstünlüğünü belirtiyor. Eğitimden sorumlu komutandan anında aksi yönde bir geri bildirim alıyor.
Komutan, başarılı manevrasını övdüğü neredeyse her pilotun bir sonraki manevrada daha kötü perfomans sergilediğini ifade ediyor. Kötü performansı sonrası azarladığı her pilotun ise bir sonraki manevrada performansının iyileştiğini söylüyor.
Kurumsal hayatta, ‘Bir iki güzel söz söyledim… Biraz iyi davrandım… Hemen havaya girdi… Performansı düştü…’ benzeri yönetici yorumlarının arkasında çoğunlukla bu yanılgı yatıyor.
Benzer şekilde, ‘Çok fazla gevşemelerine izin vermeyeceksin…Baskıyı bırakırsan hiçbir şey yapmazlar…Bak, performansı kötü olanlara sopayı gösterince nasıl yola geliyorlar…’ benzeri yorumlar da; bir çok durumda ortalamaya meyil kavramından kaynaklı yanılgılar içeriyor.
Aslen işin içerisinde şans faktörü olan, başka bir ifadeyle yönetilemeyen dışsal faktörlerin sonuç üzerinde etkisi olan görevlerde; iyi ve kötü yönlerdeki aşırı performansların kaynağı her zaman kişi olmayabiliyor.
Yurdaer Etike
Kısaca, duygulara hitap edecek şekilde yardıma muhtaç olduğu kolayca gözlemlenebilen bireylerin (kurban) olduğu durumların, benzer yardıma ihtiyaç duyan grupların var olduğu durumlara göre insanları daha kolay harekete geçirmesi olarak tanımlanabilecek bir psikolojik olgu ‘Tanımlanabilir Mağdur Etkisi’.
İki, birden büyük olmasına rağmen; istatistikler insan duygularına üstün gelemiyor karar süreçlerinde. Tüm dünya toplumlarının Covid 19 sürecine verdikleri aşırı (haksız da sayılmaz) tepkinin arka planında bu olgunun katkıları bulunuyor.
Şu ana kadarki ölüm istatistikleri incelendiğinde, insanların başına bela olan daha büyük sorunların (kalp/damar rahatsızlıkları, sigara, obezite, kanser, trafik kazaları vb.) olduğu kolaylıkla görülebiliyor.
Bunların bir kısmı toplumsal/bireysel olarak daha sorumlu davranarak önemli gelişmeler kaydedilebilecek alanlar ayrıca.
Bununla birlikte, solunum cihazına bağlı nefes alamayan bir Covid 19 hastasının yürek parçalayan görüntüsü ve maske takarak, evde kalarak ve sosyal mesafe kurallarına uyarak bireysel olarak bu konuda bir şeyler yapılabileceği bilinci insanları harekete geçiriyor.
Aynı bilinci ve tepkiyi; trafikte sorumlu davranmak, sağlıklı beslenmek ve sağlıklı besinler talep etmek, hareketli yaşam sürmek ve sürdürmek, kansorejen olmayan bir çevre ve yaşam inşa etmek/talep etmek konusunda sergileyemiyoruz.
Oysa ki bu konularda kaydedilecek ufak gelişmelerin, daha fazla insanın hayatına dokunacağı ve daha fazla can kurtaracağı istatistiki bir gerçek olmasına rağmen.
Yurdaer Etike
Neredeyse herkes, kişisel boyuttaki Covid 19 tedbirlerinin toplumun kendisi dışındaki bölümü tarafından gevşetildiğinden şikayetçi.
Yukarıdaki ifade kendi içerisinde tutarsızlık içermekle birlikte, durum tespiti anlamında çok yanlış sayılmaz.
İlişkisel olmayan öğrenme (non-associative learning) deneyiminin mevcut duruma katkı sağlaması olası.
Duyarsızlaşma (habituation), kısaca tekrar eden uyarana verilen tepkinin belli bir süre sonra azalması olarak tanımlanabilecek bir öğrenme biçimi.
İnsanlar dışında hayvanlarda ve hatta bitkilerde dahi varlığı akademik olarak incelenmiş bir kavram.
Fobilerin tedavisinde uygulanan 'Maruz Bırakma Terapisi' (Exposure Therapy) üzerinden kavramı örneklendirmek mümkün.
Örümcek fobisini tedavi etmek için, kişi sistematik bir şekilde örümcek ile sürekli yüzleştirilir. Süreç sonunda kişi artık örümceğe başlangıçtaki tepkiyi vermiyordur.
Covid 19 konusunda süreç başında yapılan yayınlar, uyarılar ve bilgilendirmeler kişisel ölçekte ciddi karşılık buldu.
Aynı uyaranın sürekli tekrarlanmasına rağmen, bireysel ölçekte bir zarar/sonuç yaşamayan kişiler, ilişkisel olmayan bir öğrenme deneyimi yaşadılar çoğunlukla.
Yaşadıkları 'duyarsızlaşma' (habituation) süreci sonunda, Covid 19'u ilk baştaki kadar büyük bir tehdit olarak algılamamaya başladılar.
Geldiğimiz noktada Covid 19'a karşı toplumun tavrındaki değişimin müsebbibi olması olası bir öğrenme biçimi.
Yurdaer Etike
Kısaca 'Ben zaten böyle olacağını biliyordum' ifadesi ile tanımlanabilecek bir karar/yargı yanılgısı 'Hindsight Bias'.
Gerçekleşmeden önce tahmin edilmesi olasılığı düşük olan olayların, gerçekleştikten sonra önceden kolaylıkla tahmin edilebileceğinin düşünülmesi olarak da açıklanabilir.
Büyük terör olayları, ekonomik krizler, borsadaki veya kurdaki aşırı hareketler; gerçekleştikten sonra, kolaylıkla tahmin edilebilir olarak algılanmaktadır.
Başkaları adına karar alan, avukat, doktor, danışman, CEO, politikacı vb. kişiler aleyhine çalışan bir yanılgıdır.
Sonuçları olumsuz gerçekleşen bir karar sonrası, karar süreci doğru ve karar basiretli de olsa, 'Bunun olacağını nasıl göremez' yargısı ile değerlendirilme yanılgısı yaratacaktır.
Başarılı sonuçlanan kararlar da, 'Zaten bu durumda başka türlü bir karar alınması beklenemez' yargısı ile küçümsenmektedir çoğunlukla.
Kötü sonuçlanmış basiretli kararlar sonrası günah keçisi arama çabalarına bu yanılgı ciddi katkılar sağlar. Bu sebeple, karar alanlarda olumsuz sonuçlardan kaçınmak için risk almama ve bürokrasiyi artırma etkisi yaratmasına bağlı, bir sosyal maliyeti de vardır.
Geçmişte olan olayların öncesinde tahmin edilebileceği yanılgısı, geleceğin de kolaylıkla tahmin edilebilir olduğu illüzyonu yaratır. Google'ın başarı hikayesini okuduğunda, o dönemde Google'ın gelişini görememenin imkansız olduğu yargısına kapılır. Bu yanılgı bir sonraki Unicorn'u bulabileceği/yaratabileceği illüzyonu yaşamasına sebep olur.
Aşırı risk alan ve takip eden birkaç denemede şansı yaver giden bir grup insanın, olağanüstü yetenekli ve ileriyi gören liderler olarak tanımlanması ve algılanması sonucu yaratan bir yanılgıdır.
Yurdaer Etike
İnsanların karar alırken kullandıkları kısayollardan biri olan “Affect Heuristic”, irrasyonel karar ve yargıların önemli sebeplerinden birisi.
Psikolog Paul Slovic tarafından ortaya atılan bu kavram kısaca, varılan duygusal sonuçların (hoşlanma-hoşlanmama) argümanlara üstün olduğu şeklindedir.
İkna edici bulduğunuz argümanlar siyasal tercihiniz tarafından belirlenir. Diğer uluslara/dış güçlere karşı şahin birisi iseniz, diğerlerini zayıf kendi ülkenizi güçlü görme eğilimindesinizdir.
Güvercin bir siyasi görüşünüz varsa, diğerlerini görece güçlü görme eğiliminde olursunuz.
Vücuttaki dövmeler, vejeteryanlık, hayvan hakları, GDO, küresel ısınma, motorsiklet, nükleer enerji vb konulardaki genel anlamdaki duygusal tutumunuz; bunların faydaları ve zararları ile ilgili inandıklarınızı belirler. Örneğin vücuttaki dövmelerden hoşlanan biriyseniz; bununla ilgili risklerin düşük, getirilerin ise yüksek olduğuna inanırsınız.
Vardığınız duygusal sonucun (hoşlanma-hoşlanmama) belirleyiciliği, beyninizi karşı görüşlere kapayacağınız, ilgili konudaki tüm bilgi ve karşıt argümanları reddedeceğiniz anlamı taşımaz.
Risklerin düşük olduğuna inandığınız bir konuda, risklerin yüksekliğine ilişkin karşıt kanıt ve bilgiler sunulduğunda, risk algınızı yükseltmeniz sözkonusu olmaktadır. İlginç olan, risk algınızdaki bu yükselme, konu ile ilgili getiri algınızın yükselmesini tetiklemektedir.
Paul Slovic’in konu hakkındaki makalesine aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
http://bear.warrington.ufl.edu/brenner/mar7588/Papers/slovic-affect-heuristic-2002.pdf
Kişilerin hoşlandığı/hoşlanmadığı konulardaki inanç ve yargılarını, ortaya konulacak argümanlarla değiştirmenin ne kadar zor olduğuna ilişkin bilimsel bir çalışma.
Projenizi/fikrinizi sevdirmek; SWOT analizi, finansal projeksiyon, risk analizi raporlarından daha önemli başka bir ifadeyle...
Yurdaer Etike
Availability Heuristic’, hafızada yer bulan ve ilgili konu gündeme geldiğinde kolayca hatırlanan bilgilerin doğru kabul edilmesi olarak tanımlanabilecek bir karar kısayolu.
Bu bilgilerin doğru olması ve hatta konuyla doğrudan alakalı olması da gerekmiyor çoğunlukla.
Konu ile ilgili yapılan bir akademik çalışmada, bu kısayol ile ilgili yanılgılar konusunda bilgi sahibi olmanın, evliliğinizin huzur seviyesine katkıda bulunabileceğine yönelik sonuçlara ulaşılmış. Bu çalışmada evli çiftlere, ‘Ev işlerine yaptığınız katkının büyüklüğünü yüzde olarak ifade edebilir misiniz?’ sorusu yöneltilmiş. Tahmin edilebileceği üzre, çiftlerin bireysel cevaplarının toplamı yüzde 100’ün üzerinde çıkmış.
Kendi katkılarını eşlerinin katkılarından daha kolay ve net şekilde hatırlayabilmelerine bağlı gerçekleşen bu durumun, doğrudan başarıyı sahiplenme ile alakalı olmadığı da aynı çalışmada ortaya koyulmuş.
Çiftlerin evlilik içi tartışma yaratmadaki paylarına ilişkin sorulan soruya verdikleri cevaplarda da, daha düşük bir oranlı yanılgıya rağmen, benzer bir durum ortaya çıkmış.
Grup çalışmalarında yer alan bireylerin, grup performansına olan bireysel katkılarını, yine bu karar/yargı kısayolu sebebiyle, olduğundan fazla algılamaları da başka bir akademik çalışmaya konu edilmiş.
Yurdaer Etike
Baz oran ihmali (Base rate fallacy), belirsizlik/risk içeren şartlarda alınan hatalı kararların önemli sebeplerinden biri. Beynimizin otomatik ve sezgisel karar alan yüzünün olumsuz yan etkilerinden.
Beynin bu yüzü, konu ile ilgili ilk akla gelen bilgilerden seri bir şekilde hikaye oluşturmaya meyilli. Hikayeyi kendi içerisinde tutarlı oluşturduğu sürece bilginin eksik veya hatalı olması, kararına duyduğu güven ve inanç yönünden fark yaratmıyor.Gerçekleşme olasılığı düşük, kendince güzel senaryoları, istatistiklere rağmen daha olası buluyor.
Yapılan bir akademik çalışmada, katılımcılardan 2 farklı senaryonun gerçekleşme olasılığını % oran olarak değerlendirmeleri isteniyor.
1- Kuzey Amerika'da gelecek yıl büyük bir su baskını/sel gerçekleşip 1.000'den fazla kişinin ölmesi
2- Kaliforniya'da gelecek yıl gerçekleşecek büyük bir deprem sonrası oluşacak su baskını/sele bağlı 1.000'den fazla kişinin ölmesi
İkinci senaryo birincinin alt kümesi olmasına rağmen, katılımcılar tarafından daha yüksek bir olasılığa sahip olarak değerlendiriliyor.
Daha detaylı ve ince işlenmiş senaryoların düşük olasılıklarına rağmen inandırıcı gelmesi bu yanılgıdan kaynaklanıyor. Başarılı yalancılar beynin bu yanılgısını istismar etmeyi öğrenmiş kişiler.
Bu yanılgının reçetesi, beynin bilişsel yüzünü devreye sokmaktan geçiyor. Bu çoğunlukla kararları yavaşlattığı için ve genel olarak tembel olan beynimize maliyet yarattığından çok mümkün değil. Ancak sonuçları itibariyle önemli etkiler oluşturan kararlar için gerekli.
Makina öğrenmesinin önemli bileşenlerinden olan Bayes yaklaşımı da, bu yanılgı ile başetmeye yardımcı oluyor.
Örnegin bir sabah kalktınız ve baş ağrısı ile genel bir kırıklık hali yaşıyorsunuz. Son günlerde medyada sürekli yer bulan bir hastalıktan şüphelendiniz. Google üzerinden yaptığınız araştırmada, bu hastalığa yakalananların %95'inde baş ağrısı ve kırıklık şikayeti olduğunu öğrendiniz. Ne düşünürsünüz?
Beyninizin bilişsel kısmını devreye sokmazsanız, bu hastalığa yakaladığınızı düşünmeniz büyük olasılık. Yapmanız gereken hastalığın görülme sıklığını ve yaşadığınız belirtilerin bu hastalık dışında gözlenme oranlarını araştırmak. Bu oranların % 0,1 (yani binde 1) ve % 10 olduğu durumda, bayes yaklaşımı ile bu hastalığa yakalanmış olma ihtimaliniz % 1 civarındadır (Tam oran yüzde 0.94).
Start up veya girişiminiz ile ilgili kararlarınız ya da melek yatırımcıların start up seçim kararları 'base rate neglect' etkisindedir çoğunlukla.
ABD'de yeni girişimlerin 5 yıl sonunda sadece % 35'i hayatta kalabiliyor. ABD'deki girişimciler üzerinde yapılan bir araştırmada, 'Sizinki gibi bir girişimin başarılı olma şansı nedir?' sorusu yöneltilmiş. Ortalama tahmin % 60 çıkmış.
Kendi girişimlerinin başarı olasılığı ile ilgili soruya verilen cevaplarda şaşırtıcı bir durum ortaya çıkmış. Girişimcilerin % 81'i, onluk skalada kendi girişimlerinin başarı olasılığını yedi ve üzerinde değerlendirmiş. Daha da ilginç olan, % 33'ü başarısızlık olasılıklarını sıfır olarak değerlendirmiş.
Kısaca baz oran bilinse dahi, girişimciler kendi oluşturdukları, melek yatırımcılar ise etkilendikleri hikayeyi olduğundan daha olası görme eğilimi sergiliyorlar.
Gerçeklikle çelişiyor gibi görünse de, aslen bu durumun pozitif bir yan etkisi ortaya çıkıyor. Bu iyimserlik, girişimci ve yatırımcıların genel olarak kararlılığında ve azminde artışa sebep oluyor.
Kararlılık ve azim kulağa hoş gelmekle birlikte, bazen olduğundan yüksek bedeller ödenmesinin müsebbibi de olabiliyor.
Telefonda kendini polis olarak tanıtarak, 'Hesabınız terör örgütü tarafından kullanılıyor' içerikli dolandırıcılık girişimleri, beynin bu yanılgısı kullanıyor temel olarak.
Banka hesabının terör örgütü tarafından kullanılması olasılığı (base rate), piyangoda büyük ikramiyeyi yakalamış olma olasılığından daha küçük bir olasılık aslen.
Buna rağmen, zihinsel kapasite ve karar alma becerilerinden şüphe etmeyeceğiniz insanlar, ince ayrıntılarla (kişinin bazı özel bilgileri) iyi kurgulanmış, kendi içerisinde tutarlı hikayeyi gerçek olarak değerlendiriyor.
Böyle bir durumda yapılması gereken 'base rate'in düşüklüğünden hareketle, ek araştırma yaparak, hikayenin detaylarını başka kaynaklardan teyit etmek ve sonuçlara göre karar almak.
Yurdaer Etike