Siz de evrene ‘MELİ’ ‘MALI’ mesaji gönderenlerden misiniz ?
Toplantılarda sürekli olarak kendisinden rol çalan iş arkadaşından rahatsızlığını dile getiren bir tanıdığınız olmuştur, büyük olasılıkla ?
Ya da eşinin sürekli sergilediği bir davranışla ilgili defaatle size serzenişte bulunan ?
Veyahut yöneticisinin kendisine terfii önerisi getirmediğinden yıllardır şikayet eden ?
Durumu kendilerine iletip iletmediklerini sorduğunuzda; genellikle şunlara benzer cevaplar alırsınız.
"İyi de böyle yapmaMALI."
"Böyle davranmaması gerektiğini bilMELİ."
"Beni terfii ettirmesi gerektiğini ben söylemeMELİyim."
Rasyonel düşünen veya öyle olduğunu sanan insanların sıklıkla düştüğü tuzaklardan birisidir; evrene 'MELİ' 'MALI' mesajı göndermek.
Kaldı ki, en doğru, gerçekçi ve rasyonel tespit o yönde olabilir.
Evrene 'MELİ' 'MALI' göndererek bir sonuç elde etmek pek mümkün değil. En azından bugünün teknolojisi ile.
İnovasyonun akıl yürütmeden farklı bir şey olduğu düşünülür genelde. Mantık ve rasyonellikle inovasyon bağdaştırılmaz.
Görseldeki kişi bundan 2200 yıl önce dünyanın çevresini ufak bir hata payı ile hesaplamış olan Eratosthenes.
Eratosthenes'in dünyanın çevresini hesaplamasının hikayesi inovasyon ve akıl yürütme ilişkisi açısından iyi bir örnek.
Akıl Yürütme = Çıkarım Yapmak = Anlamlandırmak
Peki nedir çıkarım yapmak ?
Örneğin, görüş alanımızdaki objeye baktığımızda, onun yaklaşık ne kadar uzaklıkta olduğunu belirleyebiliriz.
Aslen gözlerimizden çıkan bir mezura yok. Gölgeler, perspektif, açılar, ölçekler vb. mevcut verileri kullanan beynimiz, otomatik çıkarım yapar mesafe ile ilgili.
Bu şekilde otomatik çıkarımlar yapabilme sadece biz insanlara has bir özellik değil bu arada. Diğer türlerde de gözlemleniyor.
İnsan türünün farkı, bilinçli çıkarım yapabilen, verileri bir amaca yönelik anlamlandırabilen, bilinen tek tür olması.
Örneğin başka hiç bir tür, Eratosthenes'in yaptığı gibi, elinde mevcut olan gölgelere ilişkin veriyi, develerle adam gönderip ölçtürdüğü iki şehir arasındaki mesafe verisiyle birlikte kullanıp, dünyanın çevresini hesaplama becerisi gösteremez.
Veri her yerde ve erişim kolaylığı tarihteki en yüksek seviyesinde.
Bilmek, hatırlayabildiğin veya ulaşabildiğin verilerin miktarı ile alakalı bir kavram değil.
Verileri ne derece gerçekçi anlamlandırabildiğin ve ne kadar gerçeğe dayalı çıkarımlar yapabildiğinle alakalı.
Mevcut veriden daha önce yapılmamış çıkarımları yapma veya yeni bir şekilde anlamlandırma işi ise inovasyon.
Görseldeki böcek ailesinin genel ismi ‘Sphex’. Aslen bir ‘Wasp’ türü olan bu böceği, dilimize ‘Kazıcı Yaban Arısı’ olarak çevirmek mümkün.
Türün ilginç bir özelliği var. Aslen yetişkinler çiçek nektarı ile besleniyor. Ancak genç bireylerde durum biraz farklı.
Dişi Sphex yumurtlamadan önce toprağa bir yuva kazıyor. Akabinde çıkıp bir böcek avlıyor. Zehri böceği öldürmüyor fakat felç ediyor.
Felç olmuş böceği kazdığı yuvaya koyup, içerisine bir adet yumurta bırakıyor. Yumurtadan çıkan yavru felç olmuş böceği canlı canlı yiyerek hayata adım atıyor.
Asıl konu bu değil diğer taraftan. Sphex’in avını deliğe sokmadan önce sergilediği davranışlar bilim insanlarınca inceleme konusu olmuş.
Sphex avını yuvaya getirdiğinde, her zaman avını deliğin hemen ağzına bırakıp, kontrol etmek için deliğin içerisine giriyor. İçeride bir tehlike yoksa dışarı çıkıp avı içeri çekiyor. Yumurtasını bıraktıktan sonra uçup gidiyor.
Sphex deliği kolaçan etmek için içeri girdiğinde, bilim insanları bıraktığı avın pozisyonunu 2-3 santim değiştiriyor. Deliği kontrol edip dışarı çıkan Sphex, avın yerinin değiştiğini görünce, avı tekrar deliğin ağzına getirip deliği kontrol etmek için içeri giriyor.
Sphex içeri girdiğinde, bilim insanları tekrar avın yerini birkaç santim değiştiriyor. Dışarı çıkan Sphex, avının yerinin değiştiğini görüp, tekrar yuvanın ağzına getiriyor ve tekrar kolaçan etmek için deliğe giriyor.
Defalarca aynı yer değiştirmeyi yapan bilim insanları, her seferinde Sphex’in aynı tepkisiyle karşılaşıyorlar. Bir seferinde bilim insanları pes etmeden önce 40 defa avın yerini değiştiriyor.
Bu deneylerden sonra, bazı bilim insanları ve filozoflar tarafından benzer insan davranış kalıplarını tanımlamak için ‘Sphexishness’ kavramı kullanılmaya başlıyor.
Her seferinde aynı şeyi yapıp, benzer olumsuz/yetersiz sonuçlar elde eden, ancak buna rağmen aynı şeyi denemekten vazgeçmeyen insanlar için.
Bütün dünyaaa buna inansa,
Biiiir inansa,
Hayat bayram olsaaaaa,
İnsanlar el ele tutuşsa……
‘Wishful Thinking’, kanıtlar/nesnel gerçeklerle çelişen istek ve arzularımızın, kararlarımızı/yargılarımızı şekillendirdiği durumları tanımlamakta kullanılan bir bilişsel yanılgı.
Karar konusunun arzularımızla doğrudan bağlantısı olmayan durumlarda, arzuların kanıt/dayanak olarak kullanılması olarak gözlemlenir.
Politika sahnesinde, kişisel gelişim arenasında ve kişisel ilişkilerde sıklıkla karşılaşılan bir bilişsel yanılgı türüdür.
“X partisi olarak önümüzdeki seçimleri kazanacağız. Çünkü ben öyle olmasını istiyorum.”
“Üzerine çalıştığımız projenin başarılı olacağına inanıyorum. Çünkü başarısızlığı hiç arzulamıyorum.”
“Yeterince istersen her şeyi başarabilirsin.”
"Faiz sebep, enflasyon sonuçtur. Aksi hoş değil"
Bağlantılı bir başka bilişsel yanılgı ise ‘Tinkerbell Effect’. İnsanlar inandığı sürece var olduğuna/olacağına inanılan durumları tanımlamakta kullanılıyor.
Peter Pan oyunundaki perinin, seyircilerin inancı sayesinde dirilmesi hikayesine atıfla adlandırılmış bir yanılgı.
Bir de tersi var, ‘Reverse Tinkerbell Effect’. Bir şeye ne kadar fazla insan inanırsa, bu durumun ortadan kalkmasının o kadar olası olduğunu tanımlayan bir kavram.
Örneğin, trafikte araç kullanmanın güvenli olduğuna ne kadar çok insan inanırsa, bu onların daha az dikkatli olmasına sebep olacaktır. Bu da araç kullanmanın güvenlik istatistiklerini olumsuz etkileyecektir.
Avrupanın bizi kıskandığına ne kadar çok insan inanırsa, Avrupa’nın gelecekte bizi kıskanıyor olma ihtimali o kadar azalacaktır.
Bir önceki paylaşımda, Paul Maclean’in ‘Triune Brain Theory’ yorumuyla, duygularla rasyonel düşünme arasındaki ilişkiyi anlamlandırmaya çalışmıştım.
Katmanlar arası ilişkiyi yazarak biraz daha fazla irdelemek, kendi adıma bu anlamlandırma çalışmasına katkı sağlayacak.
Görselde fonksiyon ayrımını ve gözlemlenen sonuçları özet olarak görülebilir.
Katmanlar birbirinden bağımsız değil. Biri, bir diğerini aktif hale getirebilir.
Örneğin yaralanma sonucu acı çekmeye başladığınızda kalp atışlarınız hızlanır. Sürüngen beynin tepkisidir bu.
Kalp atışlarının hızlanması sadece sürüngen beynin otomatik tepkileri ile oluşmaz. Limbik sistem, önceden tartıştığınız kişiyle karşılaştığınızda da duygular yoluyla sürüngen beyni uyararak kalp atışlarınızı hızlandırır.
Düşünürken aklınıza kaza sonucu hayatını kaybeden bir yakınınızın gelmesi de örneğin kalp atışlarınızı hızlandırabilir. Bilişsel beyniniz sürüngen beyni aktif hale getirmiştir.
Korku filmi seyrederken oluşan duygusal durum, bilişsel beynin limbik beyne etkisidir. Karşınızda piksellerden oluşan kurgusal bir durum vardır aslen. Bilişsel beyin bunu yorumlayarak limbik beyinde duyguya çevirir, korkarsınız.
Meditasyonla kalp atışlarının veya tansiyonun düşürülmesi başka bir örnektir. Bilişsel beyin sürüngen beynin alanını etkiler.
Sürüngen beynin, bilişsel kararları etkilediği durumlar da söz konusudur. Açken ahlaki ihlaller konusunda çok daha keskin yargılarda bulunduğumuza ilişkin çok fazla bulgular var örneğin. Ya da ekonomik fayda için aldatmaya daha meyilli oluyoruz.
Sıkıntılı etkileşim, limbik beynin bilişsel beyin üzerinde dominant etki kurduğu kişilerde ortaya çıkar. Bilişsel beynin üretmesi gereken; karar, fikir, çözüm, değer vb çıktıların; limbik beyin tarafından oluşturulması yani duygular temelinde üretilmesidir.
Günümüz dünyasında başarının altın anahtarı kendimizi ve başkalarını harekete geçirmekten geçiyor.
Duyguların temel rolü de aslen bu.
Düşünmek, bilmek aksiyon almak için yeterli değil. Ateşleyici bir şeylere ihtiyaç duyuyoruz; olumlu veya olumsuz.
Rasyonel düşünen kişiler genellikle;
- Duygusuz,
- Empati yoksunu,
- Düşük duygusal zekalı
benzeri tanımlamalara maruz kalıyor.
Duygular yoluyla manipüle edilmeye gösterilen direnç sebebiyle, manipülatör tarafında yaşanan engellenme hissinin yansıması bu tanımlamalar.
Yani biri size duygu sömürüsü yapıyor ve başarısız oluyorsa, büyük ihtimal sizi duygusuzlukla suçlayacaktır.
Ya da karşılanmayan beklentilerin rasyonel bir sebebi olmadığında, beklenti sahibinin yaşadığı hayal kırıklığını gerekçelendirme ihtiyacının bir sonucu.
Yani mantıklı ve makul olmayan taleplerini geri çevirdiklerinizin, sizi empati yoksunu olarak tanımlamaları oldukça olasıdır.
Paul Maclean tarafından geliştirilen ‘Triune Brain Theory’; beynin bilişsel, duygusal ve yaşamsal fonksiyonları arasındaki etkileşimi anlamada iyi bir model.
Basit olarak beynin fonksiyonel üç katmandan oluştuğunu ifade ediyor.
1) Sürüngen Beyin (İçgüdüler, Hayatta Kalma)
2) Limbik Sistem ( Duygular)
3) Neocortex ( Konuşma, Mantık, Bilişsel Beceriler)
Bu üç katman farklı fonksiyonlardan sorumlu olmalarına rağmen, sürekli ve çift yönlü etkileşim halindeler.
Başka bir ifadeyle duygular, bilişsel fonksiyondan bağımsız ayrı bir yapı değil.
Kalpten veya bağırsaklardan çıkması/yönetilmesi söz konusu değil.
Duygusal zeka denilen şey de aslen, beynin duygusal bölümünün mümkün olduğunca bilişsel bölüm tarafından kontrol altında tutulması anlamına gelen bir kavram.
Benim ilk üçüm sırasıyla; 4, 12 ve 9 numaralı prensipler.
Aslında hepsi özenle seçilmiş. Bugüne kadar gördüklerim arasında en ayakları yeri basanı.
Benim çevremde hakim olan;
- 'Liderlik tam olarak anlatılmaz. Ama görünce anlarsın',
- 'İnsanları kendi çıkarlarının aksine dahi olsa peşinden sürekleyebilendir.'
- 'Lider olunmaz, doğulur.'
- 'Yönetici ayrı, lider ayrı.'
- 'Sen bir anaaa..., sen bir babaaaa..., her şey oldun artık banaaa.'
benzeri tribünlere hitap eden ya da topu taca atan yaklaşımlara iyi bir alternatif.
Not :
1) Görsel İngilizce. Önce Türkçe bir görsel veya açıklama aradım. Birkaç çeviri buldum da aslen. Ancak, benim anladığımla yapılan çeviriler çok farklılıklar içeriyordu. Benim kendi anlayışımla çevirdiğimde dahi, ortaya çıkacak Türkçe metinden 15-20 farklı anlam çıkarılacağını düşündüğüm için orjinalini paylaşmayı uygun buldum. En azından orjinalini farklı yorumlayın.
2) Jeff Bezos ayrılmadan hemen önce 2 adet prensip daha eklenmiş. Bana göre onun onayladığı prensipler değil. 'Gitmeden bunları da ekleyelim de, onun prensipleri gibi gözüksün' amacıyla yapılmış bir hamle gibi düşündüm.
Çoğunlukla deneyimle öğrenen bir yapı kafamızın içerisindeki yönetici organ. Bizim gerçeğimiz denilen, dünya hakkında bildiğimiz her şey, deneyimlerimiz sürecinde oluşmuş olan anılarımız/hafızamız aslen.
Bunların bir kısmı bizzat öğrenme amacıyla katıldığımız süreçlerdeki deneyimlerimden edindiğimiz anılar. Kalan kısmı ise yaşamın ta kendisi.
Anıların/deneyimlerin uzun vadeli hafızaya atılanları oluşturuyor ‘Benim Gerçeğim’ denilen şeyi.
Sıkıntılı olan nokta, kafamızın içerisinde mükemmel bir kayıt cihazı olmaması. Hem algılama aşamasında (kameranın sensörü mükemmellikten uzak), hem kayıt aşamasında (hatalı capture yapıyor) problemleri var.
Doğası gereği insan algısı kusurlu (İllüzyonlar, algı kapasite sınırları, beyinde oto-işleme hataları vb). Gerçekte olan ile beynimizde algıladığımız farklılıklar içerebiliyor.
Kusurlu olabilen bu algılar, duygu, inanç, sezgi ve bilişsel yanılgı filtreleriyle çarpıtıldıktan sonra diğer anılarla karıştırılıp, birleştirilerek hafızada kayıt altına alınıyor.
Rasyonel düşünmenin bir bacağı da bu kusurlu yapı hakkında bilgi sahibi olmaktan geçiyor.
Bizzat kendim yaşadım diyorum yaa!!! Neyini anlamıyorsun ?
Linkedin profillerindeki unvanlara bakınca, bu yeni yabancı dili öğrenme ihtiyacı hissediyor insan. Linkedin unvan kısaltmaları dili.
Bazı kısaltmaları google’da arattığınızda dahi işin içinden çıkamıyorsunuz çünkü. Çocukken sakızlardan çıkan araba kartları misali biriktirilmiş unvanlar var.
Aristo’nun söz söyleme sanatının 3 temel ayağından biri Ethos. Söz söyleyenin güvenilirliğini ifade ediyor ve inandırıcılığa etkisi var.
Söylenen sözle bağlantılı akademik unvanlar güven veriyor genellikle. Ancak o durumda dahi tetikte olmak gerekiyor. Bilumum sabah programı uzman katılımcılarının söylediklerini ikinci bir süzgeçten geçirmek gerekiyor.
Bazı kişiler güvenilirlik derecelendirmesinde otomatik puan alabiliyorlar. İşyerindeki yöneticiniz veya patronunuz, sahip olduğunuz siyasi görüşün temsilcisi lider veya sevdiğiniz ünlü şahsiyetler gibi.
Söyleyenin kimliğinin rasyonelliğin önüne geçmesini engellemek için basit bir ön test var aslında.
Söylenen sözü karşı yakadan söylenmiş gibi canlandırmak.
Benzer duygular uyandırıyor ve aynı derece inandırıcı geliyor ise sorun yok. Aksi durumda eleştirel düşünme süzgecini devreye almalı ve kanıt aramalı.
Örneğin siyasi görüşünüzün lideri tarafından söylenen sözün, karşı siyasi görüşün lideri tarafından söylendiğini hayal etmek. AKP liderinin söylediğinin, CHP lideri tarafından söylendiğini kafanızda canlandırmak gibi ya da tam tersi.
Patronunuz/yöneticiniz tarafından ortaya atılan görüşün, size bağlı çalışan bir astınız tarafından getirilen bir görüş olduğunu düşünmek veya tam tersi.
Sevdiğiniz ünlü şahsiyetin reklamda önerdiği ürünü, nefret ettiğiniz ünlü şahsiyetin önerdiğini canlandırmak veyahut tam tersi.
Ordinaryus seviyesinde unvanlara sahip birinin söylediğini, köy kahvesindeki Mehmet amcanın anlattığını hayal etmek veya tam tersi.
Liderlik, etkili sunum teknikleri, satışta ikna vb eğitimlerde ortak nokta tribünlere oynamak. Başka bir ifadeyle duygulara hitap etmek.
Herkes amaçlarına ulaşmanın peşinde etkili yöntem arayışında. Bu yöntemlerin karşı taraf üzerindeki olası olumsuz etkileri çok fazla sorgulanmıyor çoğunlukla.
Bunu biz yaparken, “Bizim her zaman haklı olduğumuza” ve “Aslen bizim faydamızın diğerlerinin faydasının üzerinde olduğuna” inanıyoruz. Zaten biz melek olmasak da, genel anlamda ahlaken iyi bireyler olarak tanımlanabiliriz.
Peki bizim duygularımız pompalandığında, bunun bizim için iyi olduğuna nasıl karar verebiliriz ? Sömürülmeye, kullanılmaya, yanlış yönlendirilmeye çalışılıyor olabilir miyiz ? Yapan bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde bizim faydamız ile ilgilenmiyor olabilir mi ?
Pathos, Aristo tarafından gündeme getirilmiş, etkili hitabet sanatının 3 temel unsurundan biri. Duygulara hitap etme olarak ifade edilebilir.
Hikaye anlatma, etkili görsel kullanımı ve nötr/soğuk kelimelerin duygusal olanlarla değiştirilmesi yoluyla ulaşılabiliyor.
Birisi hikaye anlatmaya başladığında, duygusal görseller ve laflar paylaştığında, eleştirel düşünme süzgecini devreye almak gerekiyor. Kanıt ve veri ile destekleniyorsa ne ala. Aksi durumda dikkatli olmalı.
Yalan olduğunu bile bile iltifat ve övgü beklemek, gerçekleştiğinde ise kendimizi iyi hissetmek gibi bir durum söz konusu olabilir bu konuda da.
Duygusal yükseliş durumunu yaşamanın verdiği haz, gerçeğin farkına varma motivasyonuna üstün geliyor olabilir.