Hepimiz zaman sınırlı tek bir yaşam sürüyoruz bu dünyada.
Fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarımızı karşılamak için bu sınırlı zamanı sattığımız bir sistem içerisinde yaşıyoruz.
Önceleri iş/özel yaşam ayrımı yokmuş. Ya köleymişsin bütün hayatı iş olan; ya sahipmişsin bütün zamanı özel olan.
Kölelik sürdürülemez olunca, sistemi biraz modifiye ederek, iknaya dayalı kölelik sistemini koymuşlar yerine. İkna aracı olarak da maaş diye bir şey icat etmişler.
Dünya üzerindeki sınırlı zamanımızı sattığımız gönüllü kölelik düzeni var günümüzde.
Fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarımızı karşılamak için haftalık 40 saatimizi satmanın normal olduğuna inandırılıyoruz hayatımızın ilk yıllarından başlayarak.
Sonrasında bu kabulle, iş/özel yaşam dengesi diye bir şey üzerine akıl yürütüyoruz, bu 40 saati sorgulamadan.
Neymiş, mesai saatleri dışında mail atılmamalıymış !
Neymiş, yıllık izinde şirket batsa da telefonla aranmamalıymışız !
Sevgili kardeşim, sınırlı zamanımızı satan gariban gönüllü köleleriz biz. 40 saat dahilinde ya da bunun haricinde.
"Sevdiğin işi yaparsan bir gün bile çalışmış olmazsın", "Hayattaki amacınla örtüşen bir amacı olan şirketlerde çalışmayı seç" vb ajitasyonlarla bu gerçekten uzaklaştırmaya çalışıyorlar bizi.
Zihinsel muhasebe (mental accounting), finansal kararlarımızdaki irrasyonelliklerin bir kısmını açıklayan bir kavram.
Parayı geldiği kaynağa veya gideceği yere göre kategorize ediyoruz.
Örneğin, kredi kartı borcuna yüksek faiz öderken, tasarruf kavanozundaki dolarlara dokunmuyoruz.
Ya da 150 TL indirim için, 200 TL taksi parası verip diğer mağazaya gidiyoruz.
Oysa, para paradır. Senin onu, "kötü gün akçesi" veya "indirim" olarak etiketlemiş olmanın herhangi bir önemi yoktur finansal sonuçları açısından.
Zaman da böyledir aslen. Özel yaşam veya iş olarak etiketlemiş olman sonucu değiştirmez.
Ne kadar zamanını satıyorsun ve kaça ?
Ve sen, ne kadar zamanını satmak istiyorsun en nihayetinde ?
Asıl üzerine düşünmen gereken bu ?