Rasyonelliğin iki paradoksundan ilki olan "Beleşçi Sorunu"nu (Free Rider Problem), bir önceki paylaşımımda ele almıştım.
İkinci paradoks ise "Ortak Varlıkların Trajedisi" (Tragedy of the Commons).
Son dönemde buzzword olarak herkesin dilinde olan "Sustainability", "Sürdürülebilirlik", "ESG" ve benzerlerinin arka planında olan kavram.
Kısaca, kendi faydasını maksimize etmeye çalışan ortak varlık kullanıcılarının, tek tek bağımsız hareketlerinin yarattığı kollektif sonucun, ortak varlığın tükenmesi/zarar görmesi ile sonuçlanması olarak ifade edilebilir.
Orta Anadolu Platosunda yer altı su kaynaklarının aşırı kullanımı sebebiyle her gün daha derine sondaj yapılmak zorunda kalınmasından, kendi karasularımızda neredeyse bitirdiğimiz kalkan balığını avlamak için gitiği Romanya karasularında vurulan Türk balıkçı teknelerine kadar yansımalarını görmek mümkün.
Paris İklim Anlaşmasına katılmayan ülkeler ve 2020'de anlaşmadan çekilme kararı alan Trump, bu kavramın merkezindeki uyanıkları temsil ediyor.
Non-rival ve non-excludable olan kamu mallarındaki beleşçi sorunu ile; rival ve non-excludable ortak varlıkların kullanımındaki uyanıklar sorununu aşmanın yolları mevcut.
Gelişmiş toplumlar, uygulanabilir kurallar ve kısıtlamalar ile bu sorunların üstesinden gelebilmiş.
Oyunbozanlık yapan beleşçi ve uyanıkların istisnasız cezalandırılacağını bilmek, bireysel davranışlarımızı sürdürülebilirlik çerçevesinde düzenlememizi sağlıyor.
Ülkemizde ise durum farklı. Kural ve sistem getirilse bile; ayrıcalıklılar bürokrasisi, gemisini yürüten kaptan zihniyeti ve yolsuzluk ekonomisi sebebiyle, beleşçi ve uyanık cennetiyiz.
Son dönemde bu konuda başka bir gelişme daha yaşanıyor. Sürdürülebilirlik konusunda toplumda oluşan duyarlılıktan faydalanmak, rekabet avantajı yaratmak için bazı şirketler kurumsal iletişimlerinde bu konuyu ön plana çıkarıyorlar.
Özünde uyanıkların/fırsatçıların ödüllendirilmesi olan serbest piyasa ekonomisinde, bu trendin trajediye faydası olur mu önümüzdeki dönemde göreceğiz.